İşadamlarımız gemiler alıyor

2 Temmuz 2010

Dün (1 Temmuz) Kabotaj Bayramıydı. 84 yıl önce kendi limanlarımız arasında deniz seferlerini yabancılara kapattık. Biz kendimiz gemi işleteceğiz dedik... Dedik de... Yıl 2010... İstanbul’dan Karadeniz, Ege, Akdeniz kıyısında bir tek limana yolcu gemisi seferimiz yok.
İşadamlarımız gemiciliğe merak saldı ama, onlar da yolcu gemisi değil, yük gemisi satın alıyor, işletiyor.
Geçen günlerde medyada Hüsnü Özyeğin ile Turgay Ciner’in yeni yük gemileri siparişleri ile ilgili haberler çıktı.
Ne oldu da işadamlarımız gemi işine giriyorlar diyerek merak ettim. Dünya gazetesi için Perşembe Rotası’nı hazırlayan, denizcilik konusunda uzmanlaşan gazeteci Murat Erdoğan’a sordum. Öğrendiklerimi özetleyeceğim. Bizde gemi işi uzun yıllar “Armatör“ olarak ün yapan belli ailelerin uğraşı konusu idi.
“Armatör Aileler” geleneğini bozan ilk işadamı Adanalı Yalçın Sabancı oldu. Yalçın Sabancı‘nın on yıllık serüveni ve başarısı denizcilik ile ilgisi olmayan başka işadamlarını da sektöre çekti. Sektöre yeni girenler, ikinci el gemi almıyor. Pırıl pırıl yeni gemi yaptırıyor.

Arkas, Sabancı, Karamehmet

Yazının Devamı

Büyüme oranı yüksek ama yetersiz

1 Temmuz 2010

Ekonomi 2010 yılının ilk 3 aylık döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11.7
oranında büyüdü.
Bu oranı değerlendirirken 3 gerçeği hatırlamak gerekir:
1) Geçen yılın ilk 3 aylık döneminde ekonomi yüzde 14.5 oranında küçülmüştü. Bu yılın ilk 3 ayındaki yüzde 11.7 oranındaki büyüme, önemli büyüme ama gene de geçen yılın kaybını/yıkıntısını telafi edemiyor. Yetersiz.
2) Bizim yılın ilk 3 ayında büyüme oranımız yüzde 11.7 gibi rekor bir orana ulaştı ama, geçen yılın ilk 3 ayındaki küçülmemiz de rekor idi. Krizin çıktığı ülkelerin hiçbiri yüzde 14.5 oranında küçülmemişti.
3) Geçen yılın ilk 3 aylık döneminde biz yüzde 14.5 oranında küçülürken, krizden en fazla etkilenen ülkelerden ABD yüzde 1.5, Almanya yüzde 3.8, Fransa yüzde 1.2, İtalya yüzde 2.4, İngiltere yüzde 1.9, Japonya yüzde 4.0, İspanya yüzde 1.8, Portekiz yüzde 1.5 oranında küçülmüştü. ( Kaynak:Eurostat 82/2009). Ekonomisi az küçülen ülkenin ekonomisinin eski durumuna gelmesi için makul bir büyüme oranı yetiyor. Ama Türkiye gibi yüzde 14.5 küçülen ülke ekonomisinde yüzde 11.7’lik rekor büyüme, rakam olarak cazip görünüyorsa da, ekonominin eski çizgisine dönmesine yetmiyor.

Yazının Devamı

Kemer sıkınca bütçe açığı kapanır (ama talep de daralır)

30 Haziran 2010

2009’da genel bütçe giderimiz 262.1 milyar TL, gelirimiz 209.4 milyar TL, açığımız 52.6 milyar TL idi.
2009 yılında milli gelirimiz (GSYH) 953.9 milyar TL olarak hesaplanmıştı. Bütçe açığı rakamı milli gelir rakamına bölündüğünde (52.6/953.9 = 5.5), bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 5.5 olduğu görülür.
Bütçe açık verdiğinde, bu açık borçlanılarak kapatılır. Açık büyüdükçe ülkenin kamu borcu artar. Kamu borcunun faizi ve ana para taksiti bir sonraki yılların bütçesinden ödeneceğinden, bütçe açıkları giderek hazmedilemez boyuta ulaşır. Ve de sonunda ülke kamu borçlarını ödeyemez hale gelir.
Küresel krizde ülkeler finans kuruluşlarını ayağa kaldırmak, ekonomilerini canlandırmak için olağanüstü ve olağan dışı harcamalar yaptı. Bunun sonucu bütçe açıkları büyüdü. Büyüyen açığı kapatmak için ülkeler kamu borçlanmasına gitti. Bu defa da kamu borçları döndürülemeyecek (ödenemeyecek) ölçülere ulaştı.
Kanada’da yapılan G20’ler toplantısına katılan ülkeler bütçe açıklarını 2013 yılına kadar yarıya indirmek ve de 2016 yılında bütçelerini denkleştirmek konusunda görüş birliği içinde oldu.
IMF tarafından düzenlenen aşağıdaki tabloda zengin ülkelerin 2007 döneminde hazmedilebilir

Yazının Devamı

Bekleyişimiz farklı idi (O da oldu!)

29 Haziran 2010

Kanada’da yapılan ve 2 gün süren G20 toplantısı sonucu İngilizce olarak “The G-20 Toronto Summit Declaration” başlığını taşıyan bir bildiri yayımlandı. Bu bildiriyi internetten indirdim. Yazıcıda bastırdım. Küçük harflerle, sık satırlarla yazılmış bildiri tam 15 daktilo sayfası uzunluğunda.
Oku oku bitmiyor. G20 bildirisinden çok, bir parti programına veya seçim bildirgesine benziyor. İçinde yok yok... O kadar ki ülkelerin Haiti sel baskınına üzüntülerini tekrarladığı, Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısını kınadıkları bile bildiriye girmiş.
İki günlük toplantı biter bitmez bu kadar uzun bildiriyi kimler nasıl hazırladı, 20 ülkenin devlet ve hükümet başkanları bu uzun bildiriyi kelime kelime okuyarak nasıl imzaladı? Akıl almıyor. (Vardır herhalde bunun bir izahı!)
Bildiri ekonomilerde istikrarı, büyümeyi sağlayacak, istihdamı artıracak ortak politikalar oluşturulması ve uygulanması konusundaki temenniler ile başlıyor. Öne çıkan politika önerisi ise bütçe açıklarının ekonomik büyüme gözetilerek kapatılması için belirlenen hedeftir. Zengin ülkeler bütçe açıklarını 2013’e kadar yarıya indirecekler.

Avrupa kemer sıkacak
Bir yanda bu hedefi belirleyen ülkeler, öte yanda

Yazının Devamı

G19’lar konuştu biz ise ‘gönül alma’ya çalıştık

28 Haziran 2010

Toronto’da bir araya gelen G20’lerin 19’unun liderinin derdi “ekonomi” idi. Biz ise Totonto’ya ekonomi konuşmaya değil, “gönül almaya” gittik.
Başkan Obama 16 Haziran’da toplantıya katılacak 20 ülkenin liderine bir mektup gönderdi. Toplantıda sadece ekonomide iyileşme sağlayacak tedbirlerin tartışılması gerektiğini önemle belirtti.
G20 ülkeleri küresel üretiminin yüzde 90’ını, uluslararası ticaretin de yüzde 80’ini gerçekleştiren ülkelerdir. Biz de bu ülkelerden biriyiz. Küresel piyasalar istikrara kavuşacak ki, küresel talep artacak ki biz de daha çok ihracat yapabilelim. Bizim ekonomimiz de büyüyebilsin. İşsizlerimiz iş bulabilsin.
Başkan Obama, Sayın R.T.Erdoğan’a da gönderdiği mektupta (Mektubun tamamı internet sitelerinde mevcut) özetle şunları yazıyordu: “2009 Nisan ayında Londra toplantısında finans sistemini ayağa kaldıracak tedbirleri belirledik. Tedbirler iyi sonuç verdi. Pitsburg toplantısında ekonomide istikrarı sağlayacak tedbirler konuşuldu. Toronto toplantısının tek hedefi, iyileşmeyi hızlandıracak yapısal değişimler üzerinde görüş birliğinin sağlanmasıdır. Toplantıya katılan ülkeler ekonomide yavaşlamayı, daralmayı önleyecek, piyasaların canlanmasına ve

Yazının Devamı

Keçi sütünden beyaz peynir

27 Haziran 2010

Beyaz peynir sofralarımızın en önemli gıda maddelerinden biridir. Bugüne kadar genelde inek sütünden ve koyun sütünden beyaz peynir yapılırdı. Bazı mandıralarda beyaz peynir yaparken keçi sütü diğer sütlere karıştırılarak değerlendirilirdi.
Şimdilerde ülkenin hemen her köşesinde bir “Saanen keçisi” modası başladı. Daha önce Heidi isimli çizgi filminde halkımızın görerek sempati duyduğu İsviçre dağlarının ünlü ve sevimli beyaz Saanen ırkı keçiler ticari olarak çoğaltılıyor. Çok yerde Saanen çiftliği kuruldu kuruluyor.
Saanen keçisinin özelliği, bizim yerli kıl keçilerine göre daha uzun süre ve daha çok süt vermeleri.
Saanen keçisine ilgi artınca, Saanen keçileri bol süt vermeye başlayınca keçi sütünden yapılan peynir çeşitleri de çoğalmaya başladı. Öncelikle de bol miktarda beyaz peynir yapılıyor. Keçi sütünden yapılan beyaz peynirlerin tadı pek güzel ama tadın da ötesinde bu beyaz peynirlerin özelliği var. Özelliği keçi sütünün farklılığı.

Tadı ve özelliği farklı
Keçi sütü A vitamini bakımından diğer sütlere oranla 23 kat daha zengin. Yağ globül çapı küçük olduğundan yağının ayrılması zor. Bu nedenle geç kaymak bağlıyor. Ağ globüllerinin küçük olması, yağ ve proteinin

Yazının Devamı

İşsizlik sadece Doğu’nun değil Batı’nın da sorunu

25 Haziran 2010

Genelde işsizlik denilince gündeme Doğu Anadolu’nun sorunları gelir. İşsizlik sorununu çözmek için Doğu Anadolu’da neler yapılması gerektiği tartışılır.
TÜİK dün, 2009 yılında iller bazında işsizlik göstergelerini yayınladı. Anlaşılıyor ki, işsizlikte Doğu-Batı farkı kalmamış. İşsizlik Batı illerinde de ciddi sorun haline gelmiş durumda.
2009 yılı, kriz nedeniyle işsiz sayısında olağan dışı artışların olduğu bir yıldır. Bu nedenle 2009 yılına ait verileri değerlendirirken dikkatli olmak gerekir, ama bu verilerin derlendiği günlerden bu yana durumda fazla bir değişiklik olmadığı da bir gerçektir.
2009 yılında Türkiye genelinde ortalama işsizlik oranı yüzde 14.0 iken, bir zamanların sanayi şehri olan Adana’da işsizlik oranı yüzde 26.5 olarak belirlenmiş. İnanılması güç ama Adana Türkiye’de işsizliğin en yüksek olduğu il durumunda. İş yapmaya hazır 4 kişiden biri işsiz. Adana’yı yüzde 20.6 işsizlik oranı ile Diyarbakır ve yüzde 19.7 işsizlik oranı ile Hakkâri izliyor.
Ya, Batı’nın anlı şanlı sanayi şehirlerine ne demeli? Günümüzün sanayi şehirleri Bursa’da işsizlik oranı yüzde 14.7, İzmit’te yüzde 17.0, Yalova’da yüzde 17.8, Kırıkkale’de yüzde 19.3, Gaziantep’te 17.4,

Yazının Devamı

Bankaları kurtardılar şimdi de çok kazanıyorlar diyerek vergiliyorlar

24 Haziran 2010

Kriz döneminde ABD’de finans kuruluşları batmaya başlayınca başta İngiltere olmak üzere Almanya ve Fransa, bankalarının güç duruma düşmesini önlemek için bankalara cömertçe para akıttı.
Kriz fırtınası dinince ve de krizden sonra ayakta kalabilen bankalar dikkati çekecek ölçüde para kazanmaya başlayınca bu defa da bankaları kurtaran hükümetler bankaları vergileme arayışına girdi.
Bankalara yeni vergiler getirme arayışını Almanya ve Fransa başlattı. İngiltere bu tür bir vergilemenin Avrupa’nın finans merkezi durumunda olan Londra’nın (City’nin) durumunu sarsacağını düşünerek kenarda kalıyordu ama, şimdi üç ülke birlikte hareket etmeye başladı.
Tartışmaya açılan tedbirler gerçekleşir ise Avrupa’da bankacılık yapmak güçleşecek. Mevduatın getirisi düşecek, kredi pahalılanacak.
Deniliyor ki;
- Bankalar özkaynaklarına göre daha az riske girebilsin. (Sermaye yeterlilik oranları yükseltilsin)
- Bankaların likidite oranları yükseltilsin. (Bir banka kriz döneminde belli bir süre destek almadan ayakta kalabilecek ölçüde likit imkâna sahip olsun)

Yazının Devamı