Acaba Amerikalılar okudukları gazetelere güvenlerini neden yitirdi? Bu soruyu cevaplamak için Amerikan Gazete Yayıncıları Derneği (American Society of Newspaper Editors - ASNE) bir araştırma yaptırmış. Araştırmanın sonuçlarına göre "Gazeteciliğe Saygınlık Kazandırma Projesi" hazırlanacakmış.
ABD'de haftalık olarak yayınlanan U.S. News and World Report" isimli derginin 24 Nisan sayısında John Leo bu konuyu işledi. Ve iki Amerikalı gazetecinin gözlem ve değerlendirmelerini aktardı.
"Orlando Sentinel" gazetesi yayıncısı Peter Brown, okuyucuların gazetelerden uzaklaşmasının ve güven yitirmelerinin nedenini kendi çevresinde araştırmış.
Diyor ki: "Amerikalı gazetecilerin, normal Amerikan halkı ile aralarında uçurum oluşmuş durumda. Gazeteciler zenginlerin yaşadığı semtlerde yaşıyor, onlarla komşuluk, dostluk ediyorlar. Hizmetçileri, şoförleri, Mercedes marka otomobilleri var. Borsada hisse senedi alıp satıyorlar. Sadece devlet adamları ile politikacılarla ve zenginlerle konuşuyorlar. Evlerindeki espresso kahve makineleri ile övünüyorlar. "Chablis" tipi şarap içiyorlar. Yabancı filmleri izliyorlar. Mimarlık, yat, yiyecek, içecek, dekorasyon ve seyahat dergilerini okuyorlar. Kiliseye gitmiyorlar. Gönüllü sosyal hizmetlere ilgi duymuyorlar. Böyle bir gazetecinin halk ile ilgisi kesilmiş demektir. O halkı anlamaz. Halk onu anlamaz."
Washigton Post gazetesinin köşe yazarı Michael Kelly diyor ki: "Her gazetede bir haber odası vardır. Gazetelerine kapanan ve halk ile ilgilerini kesen gazeteciler, halkı ve dünyayı bu haber odasının penceresinden seyrediyor. Haber odasına bağlı fişi bilgisayarlarına takıyor. Ekrana döküleni yazıya dönüştürüyor."
Brown diyor ki: "Gazeteciler halkın değer yargılarından farklı değer yargılarını halka rağmen öne çıkarma savaşı veriyor. Örneğin kürtaj konusunda, örneğin dini inançlar konusunda, örneğin tarımsal ürün fiyatları konusunda... Gazeteciler kendilerini sosyal ve kültürel bakımdan üst tabakada, (elite) olarak görüyor. Alt tabakadaki halkın politik, dini inançlarını, parasal sorunlarını, güçlüklerini küçümsüyor."
John Leo'nun yazısında bir de örnek var. Örneği anlaşılır hale getirmeye çalışarak aktaracağım. Örnekte bir gazete ile bir sandviççi dükkanının farklı olmadığı anlatılıyor. "Bir sandviç dükkanı açmışsınız. Müşteri peynirli sandviç almak istiyor. Satıcılarınız 'Peynirli sandviçi aptallar yer, siz sosisli sandviç yiyin' diyerek müşteriye zor ile sosli sandviç, kola yerine ise şarap satmaya çalışıyor. Sonra da, 'Bu halk ne sandviçten ne de şaraptan anlıyor' diyerek söyleniyor... 'Olur mu böyle şey?' deniliyor. John Leo bu örneğin Amerikan basınının durumunu yansıttığını yazıyor.
Amerikalı gazetecilerin dünyası ile halkın dünyası arasındaki uçurumu anlatmak için haber örnekleri verilmiş. Homoseksüellerin, lezbiyenlerin korunması, beyazlara ayrılık tanınması, zenginlerin pohpohlanması gibi farklı davranışların halkın gazetecilere güvenini zedelediğine işaret ediliyor.
ABD'de olanları sayın okuyucularıma aktarmak istedim. Başkaca bir niyetim yoktur. Arz ederim.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr