Başbakan’ın “Krizi fırsata dönüştürün” sözünü yanlış anlayan bazı işverenler, krizi işçi çıkarma fırsatı olarak değerlendirmeye başladı.
Kriz demek, üretimdeki yavaşlama demektir. Krizi atlatmak demek, üretim artışını sağlamak demektir. İşçi çıkararak üretim artışı sağlanamaz. Tersine, üretim artışı işçinin desteğiyle (hele hele kaliteli, deneyimli işçinin desteğiyle) gerçekleştirilebilir.
Üretmek demek katma değer yaratmak demektir. Katma değer bir malın çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Katma değeri 4 faktör yaratır (üretimi 4 faktör gerçekleştirir): (1) Doğa (2) Emek (3) Sermaye (4) Müteşebbis. Bunlardan biri olmazsa üretim de olmaz.
Kriz döneminde talep azalır. Üretim yavaşlar. Ama sıfır olmaz. Demek ki, kriz döneminde de emeğe ihtiyaç vardır. Kriz dönemi devamlı olamaz. Belli süre sonra talep canlanır. Üretim artışı başlar. O zaman da emeğe ihtiyaç vardır.
Kriz dönemindeki talep düşüşü geçicidir. Talep düşer düşmez, işverenin emekçisini feda etmesi kapının önüne koyması, emek yükünden kurtularak ayakta kalma arayışına girmesi yanlıştır. Kriz rüzgârını emeğin (hele hele deneyimli emeğin) desteğiyle atlatması daha kolaydır.
Emek olmadan üretim artamaz
Kriz nedeniyle faaliyetini durdurmak zorunda olan işyerlerinin mecburiyetten işçilerini çıkarmak zorunda kalmaları karşısında söylenecek söz olamaz. Fakat devamlı olarak başarılı bilanço yayımlayan, yüksek kârlılıklarıyla iftihar eden, finansal güçlerinin büyüklüğünü devamlı yineleyen işletmelerin, krizden etkilenip etkilenmedikleri henüz belli olmadan (nedeni ne olursa olsun) adamlarını kapı önüne koymaya başlamaları iş etiğine de insafa da sığmaz.
Özellikle belli büyüklüğün üzerindeki ve kurumsallaşma aşamasındaki işyerlerinde, işverenlerin işçi çıkarırken daha dikkatli olmaları iyi düşünmeleri gerekir.
Krizi fırsata dönüştürerek işletmelerin adamlarını kapı önüne koymaları, işletmelerde çalışanların kuruma bağlılık, sadakat, güven duygularını yok eder. Kurumsallaşmayı, kurum hafızasının, kurum geleneğinin oluşmasını önler.
Hangi düzeyde olursa olsun, gerek işçi düzeyinde gerek yönetici düzeyinde, çalışanların devamlı yenilenmesi, hizmet sürelerinin kısalığı, eleman devir süratinin yüksekliği işletmenin verimliliğini azaltır, başarı şansını kısıtlar.
İnsana değer vermek gerekir
İnsana, çalışana değer verilen Batı ülkelerinde, krizden büyük ölçüde zarar gören işletmelerin işçilerine sahip çıkmak, işçi çıkarmamak için yaptıkları düzenlemelerden örnek almakta yarar var.
Bazı işyerleri işçi çıkarmamak için, üretimin gerilediği dönem atlatılıncaya kadar işçilerine ücretsiz izin vererek onların iş sözleşmelerini sürdürüyor. Güçlü işletmeler yarı ücretli izin veriyor. Bazıları 5 çalışma günü yerine 2 veya 3 çalışma günü istihdam imkânı sağlıyor.
Bazıları üretim artışı başlayıncaya kadar çalışanlarını part time (yarı zamanlı) değerlendiriyor. Bütün bu düzenlemelerin gerisinde, işletmelerin (1) İşçilerine sahip çıkmak, (2) Kriz sona erdiğinde, üretim artışı başladığında, eski ve deneyimli kadrolarıyla çalışmak arayışı var. Bütün bunların yanında, “insani bir yaklaşım”la, işletmeye emeği geçenleri sokakta bırakmamak arzusu var.
Tekrarda yarar var: krizi atlatacaksak üretimi artırarak atlatacağız. Emek olmadan üretimi artırmak imkânsız. Kriz nedeniyle emeği tasfiye ederek, işletmeleri bugüne kadar yaşatan, büyüten çalışanları kapının önüne koyarak krizi atlatmak, üretim artışını başlatmak mümkün olamaz.