Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Halk icraata susamış, politikacıdan iş ve aş bekliyor. AKP seçimde oy çoğunluğunu toplamış. Halka bir şeyler vermek istiyor. Daha masanın başına geçmeden, defterleri karıştırıp, kasada ne var ne yok bakmadan para dağıtmasa da vaat dağıtmaya başladı...
Her şey iyi de... Vaatler yerine getirilemez ise AKP’ye güven yok olur. Onun için AKP kurmaylarının her şeyden önce devletin hesabına kitabına, temel dengelerine bakmasında yarar vardır.


DPT’den yararlanmak şart
Bugüne kadar ki iktidarlar Merkez Bankası Başkanlığı ve Hazine Müsteşarlığı ile işi götürdü. Bu iki kuruluş da çok önemli ama bunlar parayı bilir. Ekonomiyi bilen, üretimi bilen, gelir dağılımını bilen, sosyal politikaları bilen kamu kuruluşu Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’dır.
DPT’de koskoca bir uzmanlar ordusu var. DPT’de (1962 - 2002) kırk yıllık birikim var.
Ülkenin parasal ve reel dengeleri DPT’de kurulur. DPT, hükümetlerin en önemli destek kuruluşudur.
Hükümet yönetimi, bürokrasi ve Ankara konularına yabancı olan AKP’nin DPT’yi kullanması, gerekir.

DPT neden önemli
Günümüzde, kamu sektörünün ekonomiden çıktığı, serbest piyasa ekonomisinin benimsendiği günlerde de DPT önemlidir. Çünkü serbest piyasa ekonomisine güvenilerek ülke ekonomisinin ipleri ortada bırakılamaz... Bu ülkenin uzun vadeli hedefleri, bekleyişleri, ulaşmak istediği nokta nedir? Bu hedeflere nasıl bir strateji ile ulaşılacak... Hedeflere ulaşmak için beşer yıllık dönemlerde neler yapılacak? Her yıl hükümetlere ne sorumluluklar düşüyor? İşte bütün bu çalışmalara "planlama" adı verilir.

Dengeler önemli
DPT ülkeyi yönetmez. Ülkenin yönetim sorumluluğunu halkın seçtiği hükümetler taşır. Ama hükümetler bilgi ve destek olmadan bir şey yapamaz. DPT, hükümetlerin belirlediği politikalar doğrultusunda hedefe ulaşmak için gerekli kaynakların ne olacağını, bunların nasıl dağıtılacağını araştırır.
Keşke ülke kaynakları sınırsız olsa... O zaman hükümetler de sınırsız harcama yapar. Ama ülkenin kaynakları sınırlı. İhtiyaçları çok.
Kaynakların, ihtiyaçlar arasında en iyi nasıl dağılacağını belirlemek politikacının sorumluluğudur. Ama bunun yolunu DPT, her yıl temel dengeleri kurarak yapar.
DPT’nin kurduğu temel dengelerin en önemlileri kaynaklar / harcamalar dengesi, döviz / cari işlemler dengesi, kamu bütçesi dengesidir.
Bu dengeler ülkenin bir yıl içindeki imkanlarının sınırını ortaya koyar. Hükümetler bu dengelere bakarak halka vaatte bulunur. İcraat yapar. Dengeler bozulunca bunun sonucunda (1) Enflasyon azar. (2) Döviz biter. (3) Ülke borcunu ödeyemez hale gelir. (4) Yatırımlar ve üretim durur... Açık anlatımıyla ülke çöker.

İş yapmak için kaynağa ihtiyaç vardır. Kaynak "üretimödir. Talebi olan, değeri olan bir mal veya hizmet üretilecek ki, bu üretimin karşılığında gelir elde edilsin. Türkiye’nin "milli" kaynağı da bu ülke insanının yaptığı üretimdir. Bu ülke insanının yaptığı üretimin parasal değeri milli geliri oluşturur.
2003 yılında bu ülkenin milli kaynağının (milli gelirinin) 184 milyar dolar olması bekleniyor.
Milli gelir bizim kendi kaynağımızdır... Bir de borçlanarak dışarıdan kaynak bulma imkanı vardır. Ona da kaynak denilir.
İç ve dış kaynakların toplamı ise, ülkenin "toplam kaynağı"nı oluşturur.
2003 yılında 5.8 milyar dolarlık bir dış kaynak tahmini var. Demek ki, 2003 yılında bu ülkede kullanılabilecek toplam kaynak 190 milyar dolar... Ne yapılacak ise bu para ile yapılacak.
Bu 190 milyar doların 154 milyar doları tüketime gidiyor. 131 milyar dolarını halkımız, 23 milyar dolarını kamu kesimi tüketiyor.
Yatırımlara sadece 31 milyar dolar kalıyor. Onun da 21 milyar dolarını özel sektör kendi yatırımlarında kullanıyor. Kamuya yatırım için kala kala 10 milyar dolarlık imkan var.
İşte hükümetler bu sınırlamalarla icraat yapacak. Bir yıl içinde milli geliri artırmak mümkün olamayacağına göre, kaynak artırmanın tek yolu, daha fazla borçlanarak dış kaynağı artırmak.
Harcamalarda oynama yapılabilir. Ne yapılabilir? Halkın tüketimi kısılarak, tüketimden aktırılan para ile yatırımlar hızlandırılabilir. Ama bu durumda halk isyan eder. Halkın tüketimini artırmak için yatırımlar kısılır. Oradaki para tüketime yönlendirilir. Ama bu defa da kamu hizmetleri durur. Veya kamu daha az tüketir, buradan tasarruf edilecek para tüketime ve yatırımlara yönlendirilir. Ama bütün bunlar hesap işidir. Bütün bunlar kaynaklar / harcamalar dengesi üzerinde oynanarak belirlenir. Bu konularda hükümetler DPT ile çalışmak, birlikte hareket etmek zorundadır.


Hükümetlerin, harcama gerektiren, ucu paraya dokunan tüm icraatlarında ellerini kollarını devlet bütçesi bağlar. Devlet bütçesini de hükümetlerin vergi politikaları sınırlar. Bütçenin ana kaynağı vergidir. Bir hükümet vergi toplayamadan icraat yapamaz. Vergiyi azaltarak icraatını artıramaz.
Vergi toplamanın da bir sınırı vardır. Bu sınır milli gelir ile orantılıdır. Türkiye’de vergi gelirleri milli gelirin yüzde 26.1’ine ulaştı. Buna fonları, sosyal güvenlik ödemelerini ekleyince oran yüzde 31.2’ye tırmanıyor. OECD üyesi ülkelerde vergi yükü milli gelirin yüzde 27.7’si dolayında.
Açık anlatımıyla bizde milli gelire göre toplanan vergi az değil. Bizde çarpıklık vergi yükünün adil dağılmamasında, sistemin bozukluğunda.
Maliye’nin toplayabileceği vergilere göre, 2003 yılında devletin 41 milyar dolar vergi geliri olacağı tahmin ediliyor. Buna diğer gelirler eklendiğinde toplam 48 milyar dolarlık gelir ortaya çıkıyor.
İşte 2003 yılında AKP iktidarının elini kolunu bağlayacak rakam bu. Buna karşılık zorunlu harcamalar 72 milyar dolar. Bu 72 milyar doların 33 milyar doları faize gidecek. 15 milyar doları ile maaş ücret ödenecek. Yatırımlara sadece 4 milyar dolar kalacak. Buna rağmen bütçe 23 milyar dolar açık verecek. Bu açık için de Hazine tekrar borçlanmak zorunda kalacak.
Bu bütçe dengesine bakmadan, "Vergi affı getireceğiz, KDV’yi indireceğiz, ücretlerden vergi almayacağız" denilir ise, yetersiz gelirler daha da küçülür.
Bu bütçe dengesine bakmadan, "maaşları artıracağız, kredilerin faizine katkıda bulunacağız, yeni yolların yapımına başlayacağız" denilir ise harcamalar büyür, bütçe açığı kapatılmaz boyuta ulaşır.
Bu demek değildir ki AKP iktidarı hiçbir şey yapmasın. Bu bütçeyi olduğu gibi kabul etsin... Hayır tam tersine... Bütçe masaya konulur, bütçe dengesi yeni politikalara uygun biçimde oluşturulur. Gelir artırıcı önlemlere gidilir. Buna paralel olarak harcamalar da artırılır. Ama bunlar DPT’de bütçe dengesi yeniden gözden geçirilerek yapılır.


Ülkenin olağan döviz gelirleri ile olağan döviz giderlerinin birbirine denk olması gerekir.
Bu denklik hesabında faiz dikkate alınır, anapara giriş çıkışları hesaba girmez.
Eğer döviz dengesi açılmaya başlar ise, bu tehlike işareti verir. Döviz dengesinin açık vermemesi ithalatın artmamasına, ihracatın büyümesine, turizm gelirlerinin iyi olmasına bağlıdır.
Bizim 2003 yılında döviz / ödemeler dengemiz için tek tehlike, ekonomide canlanmaya bağlı olarak ithalat giderinin artması, Irak’ta olası bir harbe bağlı olarak turizm gelirlerinin azalmasıdır.
Onun dışında önem taşıyan, olağandışı borç anapara ödemelerini karşılayacak ölçüde kısa ve orta vadeli borçlanabilme imkanıdır.