Lübnanlı askerlerin arasından geçerek yanına yaklaştım. "Merhaba" dedim... Cevap yok. "İsmin ne?" dedim. Cevap yok... Daha sonra babası olduğunu anladığım ve elinde "Türkiye çok yaşa" yazılı pankart taşıyan bir genç adam "Beyim, o benim oğlum. Adı Ali... Ama Türkçe bilmez" dedi.Ali'nin babası ile, Midyat'ın Gelinkaya beldesinden, Beyrut'a ekmek parası kazanmaya gelen Fehmi Çiftçioğlu ile böyle tanıştım. Sonra daha başkaları geldi. Önce Ali'nin babasının, sonra da öbür Türklerin "acı hayat hikâyelerini" öğrendim. Ali'ye Beyrut'ta "Muhammed El-Emin Camii'nin önünde rastladım. Öldürülen eski Lübnan Başbakanı Hariri'nin, caminin bahçesindeki kabrini ziyaretinde Başbakan Erdoğan'ı görmek için toplanan çok sayıdaki Türkler arasında küçük bir çocuk dikkatimi çekti. Ay-yıldızlı kırmızı bir tişört giymişti. Elindeki ay-yıldızlı bayrağı sallıyordu. Yeşil gözlerinin içi parlıyordu. Türkiye'ye dönünce Midyat Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Tevfik Baysal, bana bu insanların neden gurbete düştüklerini anlattı. Bana anlatılana göre, yörede tarım yapacak toprak yok. Hayvancılık ölmüş. Bu nedenle yöre devamlı göç veriyor. Özellikle Söğütlü ve Gelinkaya beldesinin erkekleri ekmek parası peşinde, kaçak olarak Beyrut'a gidiyor.Caminin önünde rastladığım Gelinkayalılara Beyrut'a nasıl geldiklerini sordum. "Bizim akrabalar, komşular yıllardır buraya gelir. Önce Suriye'ye geçeriz. Sonra adam başı 200 dolar para öderiz. Kaçakçı bizi Beyrut'a getirir. İkamet senedi alabilen rahat eder. Alamayan kaçak çalışır. Yakalandı mı üç ay hapis yatar. Hudut dışı edilir. Gene kaçak olarak geri döner" dediler.Bizim büyükelçiliğin bugüne kadar kendileriyle ilgilenmediğinden yakındılar. Beyrut'a yeni atanan Büyükelçi İrfan Celal Acar, meslek yaşamına Beyrut'ta başlamış. Midyatlıların durumunu benden iyi biliyor. Beyrut konusunda yayımlanmış kitabı var. "Midyat'tan gelen Türklerin sorununu çok iyi biliyorum. İlk işim, onları toplayarak konuşmak, sorunlarına çözüm aramak olacak" dedi. Gelinkayalı, Beyrut'ta ekmek parası peşinde Ali'nin babası 32 yaşında. 12 kardeşin en büyüğü. 14 yaşında evlendirmişler. Köyde yapacak iş bulamayınca 1994 yılında kaçak olarak Beyrut'a iş aramaya gelmiş. Esas mesleği ahçılık. Ama ne iş bulursa yapıyor. Şimdilerde kaçak olarak 2 işte çalışıyor. Gündüzleri kapıcılık yapıyor. Bu nedenle eve kira ödemiyor. Akşamları kahvede çalışıyor. 2 işten ayda eline 500 dolar kadar para geçiyor. 4 çocuğu var. İkisi Midyat'ta ailesinin yanında. Biri üniversite giriş sınavına katılacak. Öbürü liseye başlıyor. Beyrut'ta doğan Ali ve kardeşi yanında. Kardeşi henüz okula gitmiyor. 11 yaşındaki Ali ise okul birincisi. Ama Türkçe bilmiyor.Fehmi Çiftçioğlu, "Bir gün büyükelçiliğe giderken Ali'yi de götürdüm. Kapıda Türk bayrağını görünce, "Baba, Türkiye'ye mi geldik?" diye ağlamaya başladı. "Dayanamadım, ben de ağladım" diyor.Ali'nin en büyük hayali Türkçe öğrenmek ve Türkiye'de bir okula gidebilmek.Dikkatimi çeken şu oldu: Konuştuğum Midyatlıların hemen hepsi, "Biz çocuklarımız okusun diye buralarda para kazanmaya çabalıyoruz" diyor. Ve de hemen hepsi çocuklarının iyi okumasıyla övünüyor. "Bak, bunun oğlu üniversiteyi bitirdi... Bu oğlunu lisede okutuyor" diyerek birbirlerini övüyor. İnşallah okuyan çocuklarımız Türkiye'de çalışma imkânı bulur da, babaları gibi el kapılarında ekmek parası için çalışmaya mecbur kalmaz. guras@milliyet.com.tr İnsanımızın derdi, çocuğunu okutmak