Baktım ki söylediklerinin aksi bir şeyler söylememi bekliyor. "Tabii. Tabii. Çok iyi idiler. Çifte bayram yapıyoruz" dedim.Şoför "aslan gibi" bir Karadenizli idi. Yıllarca İsviçre ve Avusturyada işçilik yapmış. Rizede çay bahçesi ve evi olmasına rağmen İstanbulda Kasımpaşada yaşıyor, taksicilik yapıyormuş.Taksiden inince kendi kendime Başbakanımızın ABD gezisinin bir bilançosunu çıkarmaya çalıştım.Önce genel bir değerleme yaptım. Genel değerlemeye göre, "Başbakanımızın seyahatı olağan bir seyahattır. İki ülke arasındaki siyasi ilişkileri canlı tutmak bakımından yararlı olmuştur. Ama Başbakanımızın ne almayı beklerken ne verdiğini bilemediğimizden seyahatin başarılı olup olmadığını bilmek mümkün değildir. Kaldı ki, bu tür kısa gezilerde ve kişisel temaslarda bir şeyler almak zor, vermek çok kolaydır." Taksiye bindim. Şoförün yanındaki koltuğa oturdum. Bayramlaştık. Şoför anlatmaya başladı. "Koskoca Bushun karşısında bizimki nasıl da ayak ayak üstüne attı? Adam elini sıkmak için uzanıyor. Bizimki kıpırdamıyor bile. Helal olsun. Hanımını Beyaz Sarayda çaya çağırıyorlar. Başını bağlayıp gidiyor. Karısı ile sohbet ederken Bush dayanamayıp onların yanına geliyor. Beyim bunlar çok önemli. Bugüne kadar böyle şey olmadı. Televizyonda izledikçe göğsümüz kabardı. Bu bayram çifte bayram yapıyoruz. Değil mi beyim?" Bu seyahata Başbakanımız önce kendinden sonra da ülkeden kaynaklanan "eksilerle" çıkmıştır. Başbakanımızın yabancı dil bilmemesi büyük bir eksikliktir. Kişisel temaslarda tercüman aracılığıyla başarılı olmak zor hatta imkansızdır. Başbakanımız hem iç politikada hem dış politikada henüz yolun başında bir politikacıdır. Yeni yeni deneyim kazanmaktadır. Ülke yönünden eksilere gelince, ekonomik sorunları, Kıbrıs, Avrupa Birliği ilgili bekleyişleri, Kuzey Irak ile ilgili endişeleri nedeniyle Türkiyenin boynu eğiktir. Sorun listesi kabarık bir ülkenin Başbakanının dünya lideri bir ülkenin Başkanının karşısında dik durması güçtür.Bu çerçevede değerlendirildiğinde Başbakanımızın ABDye yaptığı gezi ve bu gezideki temaslarının kazasız belasız tamamlanmasının bir başarı sayılacağı söylenebilir.Gelelim, ne aldık ne verdik konusuna. Başbakanlar bundan önceki ABD gezilerine ekonomi dosyası ile çıkardı. Bu defa Başbakanımızın gündeminde ekonomi yoktu. Kıbrıs, Avrupa Birliği, Kuzey Irak ve PKK konularında bir şeyler almaya gittiği söylendi. Bu konularda çok şeyler alınacağı söylenilerek iyimser bekleyişler yaratıldı. Belki de Başbakanımız, bu seyahati düzenleyenler tarafından yanıltıldı.Çünkü bekleyişler gerçekleşemedi. Kıbrısta arabulucu De Sotonun değiştirilmesini istedik. ABD Dışişleri Bakanı Powell arabulucu olsun dedik. Powell arabulucu olmayacağını söyledi. O zaman kolaylaştırıcı olsun dedik. O da kabul edilmedi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan, De Sotoyu değiştirmeyeceğini söyledi. Hem Annanı hem De Sotoyu gücendirdik. Şimdi bu gücendirdiğimiz kişilerle Kıbrıs sorununu çözeceğiz.Kuzey Irakta Kerkük, Türkmenler ve PKK konularındaki bekleyişlerimize cevap alamadık. Kürt federasyonu konusunda söz alamadık. Irakın yeniden yapılandırılmasında Amerikan ve Türk firmaları arasında işbirliği sağlanmasına ilişkin bir adım atılamadı. Dil bilmemek eksiklik Türkiyenin Avrupa Birliğine üyeliği konusundaki bekleyişlerine ABDnin bir yardımının olamayacağı bir defa daha anlaşıldı.Sayın okuyucularım, bunlar alınacak şeyler idi de, bu Başbakan mı alamadı? Bu Başbakan değil de, bir başka başbakan gitse idi bunları alabilir mi idi? Hayır bir başkası da alamaz idi. Yanlış olan Başbakanın bu gündem ve bu bekleyişler ile ABDye gitmesiydi.Gelelim bu seyahatte verilenlere. Alamadıklarımızı biliyoruz da verdiklerimizi bilemiyoruz. Ama kamuoyuna yansıyan haberlere göre Başbakanımız, Türkiyedeki yatırımları ile ilgili olarak mahkemelerde sorunu olan Cargill isimli mısır şerbeti üreticisi firma ile, Motorola isimli telefon firmasına yardımcı olma sözü vermiş. Askeriyenin 3 milyar dolarlık helikopter ihalesi için Bell firması ile, THYnin satın alacağı yolcu uçakları için Boeing firmasıyla temaslar yapılmış. Verileni bilmiyoruz Sayın okuyucularım Başbakanla ABDye uçan 160 işadamının en aldığını ne sattığını soracak? İşadamlarının koltuğunun altında yıllardır masaya gelip giden ve ne olduğu belirsiz "nitelikli sanayi bölgeleri" dosyası vardı. Bu dosya hiç açılmadı. İşadamlarımız bir şey alıp satamamış olmalı ki, (zaten gidenlerin tamamına yakını da, ABD ile ilişkisi olmayan işadamları idi) efkarlarından boyuna sigara içti. Kaldıkları otelin yangın sistemini, uçtukları uçağın düzenini bozarak geri döndü.Bu seyahat Başbakanımızın Bush karşısında ayak ayak üzerine atması, eşinin türbanı ile Beyaz Sarayda çaya gitmesi ile hatırlanacak.Olsun. Halkımız memnun. Baksanıza şoför arkadaşım ne diyor: "Başbakanımız ayak ayak üstüne atınca göğsümüz kabardı. Çifte bayram yapıyoruz." guras@milliyet.com.tr 160 işadamının eli boş