Ankara’dan (ismini vermek için izinini alamadığım) bir kadın okuyucum yazıyor: ”9 Aralık 2008 tarihinde Milliyet’te yayımlanan yazınız üzerine size yazma ihtiyacını hissettim.
Çok şaşkınım. Ben Ankara’da yaşıyorum. Arife günü alışverişte idim. Sizin yazdıklarınızla benim gördüklerim tamamen zıt.
Kızıma elbise alacaktım, hem de markalı bir mağazadan. İsim de verebilirim Zara’dan. Daha önce beğendiğimiz elbiseden kalmadığını söylediler. Bu mağazanın diğer iki şubesine sorduk soruşturduk. Yoktu. O modelin çoktan tükendiğini söylediler. Alamadım.
Başka bir mağazadan (Onun da ismini verebilirim, Mango’dan) büyük kızımın alışverişlerini yaparken de aradığımızı bulmakta zorlandık.
Beğendiğimizi eşyaları seçtikden sonra, para ödemek için kasanın önündeki kuyruğa girdim. Uzun kuyrukta beklemekten belim ağrıdı. Bel ağrılarını hâlâ çekiyorum.
Market alışverişim daha geç saate kaldı. Çağdaş Market’teki kuyrukta ne kadar beklediğimi söylemeyeceğim. Çünkü abarttığımı düşünerek inanmayabilirsiniz.
Daha önceki krizleri de gördüm.
Çarşıya pazara bakıyorum. Kriz göremiyorum. Acaba ben mi hayal görüyorum, yoksa birileri bizleri korkutarak ısrarla evlere mi kapatmak istiyor?”
Tok açın halini anlayamıyor
Okuyucumun mesajını sizlere aynen aktardım. Okuyucumun değerlendirmeleri benim için önemli. Bayram öncesi Ankara’ya gidemedim. Ankara’da pazarın çarşının durumunu bilmem imkânsız. Ama, okuyucumun izlenimlerinde ve değerlendirmelerinde bir gerçek payı var.
Ankara, Türkiye’nin başka şehirlerine benzemiyor. Ankara memur şehri. Ankara’da yaşayanların büyük bölümü her ay bütçeden maaş ve ücret alan (Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, bakanlardan milletvekillerine politikacılar ile Genelkurmay Başkanı’ndan generallere, subaylardan astsubaylara ordu mensupları dahil) kamu görevlileri. Kamu görevlisi olmayanların gelir kaynağı ise kamu ihaleleri, askeri ve sivil alımlar, satımlar.
Kriz bu kesimdekilerin gelirini, yaşamını etkilemiyor.
Kamu çalışanı için sorun yok
Ankara’da yaşayanların maaş-ücret korkusu, işten çıkarılma korkusu yok. Onların maaş ve ücretleri ne olur ise olsun her ay gününde ödenecek. Enflasyon olur ise enflasyon kadar zam alacaklar. Çoğunun kira derdi, dolmuş derdi yok. Çünkü lojmanda oturuyorlar. Kamunun taşıt araçlarını kullanıyorlar.
Halbuki kamu çalışanları ile kamu ile iş yapanlar dışındaki halkın, her kesiminde korku var, endişe var. Sorun var. İşverenler, talep düşmesi nedeniyle üretemez hale geldi.
Üretemeyen işci ücretini ödeyemiyor. Kredi faizini ve borcunu ödeyemiyor. Çalışanlar, işverenin güç duruma düşmesi sonucu işten çıkarılıyor.
Ücretlerini alamıyor. Galerici otomobil, yap-satçı konut satamıyor. Dükkâncı kira ödeyemiyor, işportacı siftah yapamıyor.
İşin kötü yanı şu: Ankara’daki okuyucum gibi, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, bakanlardan milletvekillerine, yüksek bürokratlardan, kamu bankaları yöneticilerine kadar, krizin ne kötü bir şey olduğunu bilmesi gerekenler de durumun önemini anlayamıyor. “Çünkü bizim yazdıklarımız onların yaşamlarına tamamen zıt!”
Ne yapalım ki, durum budur.