Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne var bunda ki diyerek sual eyleyeceksiniz. Ben de uzun uzun anlatacağım, "çok şey var!.." Her şeyden önce "yozlaşma var". Çizgimizi yukarıya itecek yerde, aşağıya çekiyoruz. Çizgimizi yukarı itecek olanlar bu ülkenin liderleridir. Lider demek, "toplumun önünde koşan, topluma örnek olan, toplumu ileriye götüren, toplumun çizgisini yukarıya iten kişi" demektir. Başbakan bu toplumun lideri olmak zorundadır. Başbakan, yaşamı ile, yaptıkları ve ettikleri ile topluma örnek olmak zorundadır.Başbakanlık binasının, mimarisi ile, döşemesi ile, içindekilerin yaşam tarzı ile bu toplumun önünde olması, dosta - düşmana, içeridekilere - dışarıdakilere "güzellik - medeniyet - zevk" mesajı vermesi beklenir.Mustafa Kemal, Ankarayı yoktan var ederken, devlet dairelerini yaptırmaya başlarken o dönemin en ünlü mimarı olan Avusturyalı Clemens Holzmeisteri (1886 - 1983) Ankaraya getirtti. Ankaradaki bakanlık binalarının ve resmi dairelerin çoğunu, Cumhurbaşkanlığı Köşkünü, Genelkurmay Başkanlığını, Orduevini, Harp Okulunu, TBMM binasını, 1927 - 1938 yılları arasında Holzmeister çizdi. Bu binalar onun çizimiyle yapıldı.Sedat Hakkı Eldem, Holzmeister ile çalışan ünlü bir Türk mimarıdır. Ankarada Gümrük ve Tekel Binası yapımına karar verilince proje için uluslararası yarışma açıldı. Çok sayıda yabancı mimarın katıldığı yarışmayı Sedat Hakkı Eldem kazandı. 1934 - 1937de yapılan bu bina, bugün Başbakanlık Binası olarak kullanılıyor. Bina, bir Türk mimar tarafından çizilmiş, Türkiye Cumhuriyetinin ilk modern binası olması yanında, çizimdeki başarı nedeniyle de dünya mimarlık çevrelerinde beğeni toplamıştır. Başbakanlık binası Cumhuriyet tarihinin ilk yapılarındandır. Dünyanın en başarılı mimari eserlerinden örnekler verilen, yabancı yayınlara geçen bu binanın "sürme mekanizmalı" ahşap pencereleri söküldü. Atıldı. Yerine, içeriye doğru açılan iki kanatlı beyaz plastik pencereler takıldı. Bakınız, Ağa Han Vakfı tarafından yurtdışında bastırılan bir kitapta bu bina için neler anlatılıyor: "Bina, dışarıdan olduğu kadar içeriden de büyük itina ile olgunlaştırılmıştır. Mobilyalar aynı düşünce ile planlanmıştır. Mobilya ihale evrakı benzeri hiçbir bina için yapılmamış mükemmeliyette idi. Kalitenin aranması ve elde edilmesinde o zamanki genel müdür Mithat Bey ve Bakan Ürgüplünün büyük etkisi olmuştur. Daha sonra Başbakan tarafından kullanılan odayı Selahattin Refik Bey, Fransız eşyaları ile dekore etmiştir... Bina Ankaranın en itinalı ve sağlam yapılmış binalarından sayılır... Çift pencerelerin özelliği, ağırlıklı ve birbirine girik olmasıdır. Bu sayede kolaylıkla açılabilir ve temizlenebilir." 1963-1975te DPT (o zamanlar çalışanların tümü 85 kişi idi) bu binanın bir bölümünde faaliyet gösteriyordu. Ben bu binanın bir odasında Sedat Hakkı Eldemin çizdiği pencerenin önünde on bir yıl oturdum. O pencerelerin nasıl olduğunu biliyorum. Pencerelerin içinde yapımcı Avusturya firmasının ismi vardı. Bir parmak ile yukarı kalkar, aşağıya inerdi. Alttan veya üstten odayı havalandırma imkanı verirdi. İşte sökülüp atılanlar pencereler bu pencereler. Önce mobilyalar atıldı. Yerine "köylü kızı çeyizi" tipi mobilyalar konuldu. Alacalı bulacalı perdeler asıldı. En sonunda da Avusturya yapımı ahşap pencereler sökülerek yerine beyaz plastik pencereler takıldı.Allah rızası için söyleyiniz... Bütün bunların, tarihi camilerdeki el yapımı halıları makine halısıyla, tarihi topbak şamdanları floresan tipi lambalarla, üzeri yazılı bakır tasları plastik yeşil maşrapalarla değiştirmekten ne farkı var?Hadi diyelim ki Başbakanımız işinin çok olması nedeniyle olanı biteni izleyemiyor. İyi de... "Tarihi eser olarak korunması gereken binaların başında gelen bu binanın" pencereleri ve iç yapısı değiştirilirken bizim mimarlarımız ve de onların meslek kuruluşlarının acep neden sesi çıkmıyor? guras@milliyet.com.tr Binada ben de çalıştım