Bir banka battığında veya batırıldığında sadece parayı düşünür olduk. "Mevduat sahipleri paralarını kurtaracak mı?" "Devlet kaç para zarar edecek?" "Zararı kim ödeyecek?" "Yok olan paralar kimin cebine girdi?"
Bu parasal boyutun arkasındaki "insani boyut" unutulup gidiyor. Batan veya batırılan bankalar sadece "para - bina ve zina"dan ibaret değil. Bu bankalara sermaye yatıranlar var, geçmişlerini ve geleceklerini bağlayanlar var, bu bankalarda çalışanlar var, bu bankalar sayesinde iş yapanlar var. Bunların eşleri var. Çocukları var.
Batan veya batırılan her banka, binlerce ocağı yakıyordu. O binlerce ocakta her gün "aş kaynıyordu"... Banka batınca veya batırılınca o binlerce kişinin ocağında "aş" yerine "dert" kaynamaya başlıyor. Ben yürürken, dolmuş ile otobüs ile yoldan geçerken, sağdaki, soldaki dükkanları seyrederim. İş yapan, gelişen dükkanlar beni sevindirir. Çöküşe giren veya kapanan her dükkanda içim "cızzz" eder... Çünkü her çöküş, her kapanış, sönen umuttur. Yok olan emektir. Aş yerine dert kaynatan tenceredir. İşsiz kalan insandır. O insana bağlı olarak yaşamını sürdürürken "pattt" diye ortada kalanlardır.
Ben ücretle çalışan biri olarak, sadece "ekmeğini yediğim" dükkanın değil, diğer dükkanların da iyi olmasını, kazanmasını, daha çok insana iş ve daha çok aş vermesine "dua" ederim.
Benim çalıştığım dükkanın işleri iyi gitmez ise ben işimi kaybederim. Benim ücretim artmaz. Benim çalıştığım dükkana rakip olan veya olmayan diğer dükkanların işi gitmez ise, benim dükkan da bundan etkilenir. Çalışanların piyasası daralır. Sadece o kadar da değil... Eğer memlekette işler iyi gitmiyor ise, eğer halk mutsuz ise, eğer halkın geliri düşük ise, eğer halkın gelir dağılımı bozuk ise, benim çalıştığım dükkanın yaşaması, kazancının artması da tehlikeye gider. Sonunda fatura gene bana çıkar.
Sayın okuyucularım, şaka değil, batan banka sayısı ona ulaştı... Binlerce insan işini, aşını kaybetti. Binlercesi "yarın ne olacak?" endişesi ile yaşamını sürdürüyor.
Onların durumu kötü de, onlara işverenlerin, onları çalıştıranların durumu çok, çok mu iyi?
Kim bankasını batıran işadamı, bankasını batıran yönetici durumuna düşmek, gazete sütunlarında, TV ekranlarında bu nedenle teşhir olunmak ister? Kim mahkeme kapılarında sürünmek ister? Bu duruma düşenlerin "içlerinde kopan fırtınayı", onların "ailelerinin, yakınlarının üzüntülerini" düşününüz. Onların batan bankalarında ve de banka battıktan sonra ne olacakları belirsiz duruma düşen diğer işyerlerinde çalışan binlerle insanın o insanların geçindirdikleri başkalarının "endişe içindeki yaşamlarını" düşününüz. Düşününüz ki, bir banka sadece o bankada çalışanların evinde "tencere kaynatmıyor". O bankanın kredi verdiği insanlar da var. O bankanın kapısını, penceresini, masasını yapan, onaran bu yoldan geçimini sağlayan insanlar var. O bankanın kağıtlarını basan matbaalar, o bankanın reklamını yayınlayan ajanslar, reklamını basan gazeteler var...
Batan her banka binlerce ocağı söndürüyor.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr