Ramazan ayı boyunca ve Bayram öncesi çarşı-pazar hep hareketlidir. İnsanlar alışveriş, dükkanlar iş yapar. Bu yıl çarşı- pazarda, önceki yıllardaki ölçüde hareket görülemedi. Çarşı-pazar “sakin” idi. Anadolu’da gezdiğim dolaştığım çarşılarda da, İstanbul’da da durum aynı idi. Genelde fiyat artışları (pahalılık) çarşı-pazarda hareketi aşağıya çeker. Bu yıl göreceli olarak enflasyon (pahalılık) alışverişi engelleyecek boyutta değil.
Ramazan ve Bayram alışverişine konu olan harcama gruplarından gıda, giyim eşyası ve ayakkabı ile ev eşyası fiyatlarında önemli artışlar görülmedi. Özellikle giyim eşyası ve ayakkabı fiyatları ucuz. Gazetelere ilan veren firmalar yüzde yüz deri ve kösele erkek ayakkabısını 35 TL’ye, kadın ve çocuk ayakkabısını 15 TL’ye, pamuklu erkek gömleğini 12.5 TL’ye sattıklarını duyurarak tüketiciye “gel gel” yapıyorlar.
Enflasyon ve pahalılık talebi kısacak ölçüde önem taşımıyor ise, talep neden cansız?
(1) Ya insanların cebinde para var. Moral yok. Ondan para harcamıyorlar. (2) Ya da insanların cebinde para yok.
Moral mi bozuk, para mı yok?
Moral bozukluğu, fakirin de zenginin de harcamasını engeller. Ramazan terör ve şehit haberleri, Suriye’de Müslümanların birbirini katletme haberleri, politikacılarımızın birbirini yeme haberleriyle geçti. Moral bozukluğu her gelir grubunun, hele hele üst gelir grubunun harcamalarını olumsuz etkiler.
Gelelim insanların cebinde para olup olmadığına. Ülkedeki 75 milyon nüfusu 15’er milyonluk 5 dilime ayırırsak, en alttaki 15 milyon en fakir insanın harcama gücü başkadır, en üstteki en zengin 15 milyon insanın harcama gücü başkadır.
Halkımızın toplam tüketim harcamasının yüzde 20.7’si gıda, yüzde 5.2’si giyim ve ayakkabı ve yüzde 6.4’ü ev eşyası harcaması. Ramazan ve bayram harcamalarında ağırlığı olan 3 harcama grubu bunlar. Orta ve ortanın altında 45 milyon insanın gıda harcamasındaki payı yüzde 49.4 iken giyim ve ayakkabı harcamalarındaki payı yüzde 36.4 ve ev eşyası harcamalarındaki payı yüzde 37.5 oranında.
Alttakiler kredi bağımlısı oldu
Çarşı-pazar için önemli olan, en fakir, fakir ve orta direk diye adlandırılanların (45 milyon kişi) cebinde paranın olup olmamasıdır.
* Merkez Bankası açıkladı. Bireysel kredi borcunu 2011’de ödemeyenlerin sayısı 226 bin iken bu yılın ilk 6 ayında 236 bin olmuş.
* 2011 yılının 12 ayında kredi kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı 311 bin iken bu yılın ilk 6 ayında bu sayı 343 bine yükselmiş.
Bireysel kredi kullananlar ve banka kredisi borcu olanlar alt gelir grubundaki insanlardır. Demek ki bunlar 2011 yılına göre daha da sıkışık durumda. Bu olumsuz durum karşısında bankaların ne yapması beklenir? “Alt gelir grubu güç durumda… Borçlarını ödeyemiyor…
Bu insanları daha fazla riske sokmamak, güç duruma düşürmemek gerekir” demeleri beklenir değil mi? Ama bizim bankalarımızın “Maşallahları var!”. Onlar bayram vesilesi ile harekete geçtiler. İlanlar veriyorlar. “Ey vatandaş gel… Gel… Ödeyemeyecek durumda olsan da gel… Nüfus numaranı ver, bin TL kredi al… İmzanı ver 2 bin lira al” şeklinde, ilanlar vererek alt gelir grubuna kredi dağıtmak için birbiriyle yarışıyorlar.
Demek ki bayramı geçirmek için “her şeye rağmen” bankadan bin TL kredi alma ihtiyacında olan o kadar çok kişi var ki, bankalar bunu değerlendirmeye çalışıyorlar.
Sayın okuyucularım, bayram öncesi durum işte bu şekildedir. Bu durumda fitre ve zekatın önemi daha da artmaktadır. Fitre ve zekat yükümlülüklerinizi unutmayınız.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025