Fatma’nın sekiz kardeşi var. Beş yıl önce Cizre’den Adana’ya göç ettiler. Babası Cizre’de bakkal idi. Gelirken bakkal dükkanını sattı. Adana’nın Şakirpaşa semtinde dükkan parası ile bir ev aldı. Ama işsiz. Arada sırada inşaatlarda iş buluyor. Anne, baba ve sekiz çocuktan düzenli işi olan iki kişi. Biri Fatma, diğeri konfeksiyonda çalışan küçüğü. Evdeki on nüfus onların geliri ile yaşıyor. Fatma on yedi yaşında. Kara gözlü, kara kaşlı, sevimli yüzlü, cin gibi bir kız. Kınalı parmakları ile domates döllüyor. Önce vibratör ile erkek domates çiçeklerinin polenlerini tüpe dolduruyor. Sonra cımbız ile dişi domates çiçeklerini ayıklayıp, üreme organına erkek polenlerini sürüyor. Böylece "kaliteli tohum" verecek domateslerin yetişmesini sağlıyor.
Fatma ile aynı işi yapan on dokuz genç kız daha var. Onlar da Mardin, Urfa, Diyarbakır, Batman yörelerinden Adana’ya göç eden ailelerin kızları. Başlarında Harran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu’ndan mezun, Elazığlı "ıslah teknikeri" 22 yaşında bir başka genç kız, Aynur Binici duruyor.
Bu kızlarımıza iş imkanı sağlamak için tam 290 bin dolarlık yatırım yapılmış. Basit bir hesap ile bir genç kıza iş imkanı yaratmak için yapılan yatırım 14 bin dolar dolayında... Halbuki eskiden domates yetiştirmek için yatırıma mı gerek vardı? Bir tarla, bir çapa, bir fide... İşte o kadar... Ama günümüzde yatırım olmadan bir şey olmuyor.
Adana’da bilgisayarlı üretimin ne olduğunu gördüm. Şaşırdım. On dönüm toprağın üzeri, fabrika yapar gibi alüminyum çatı ile örtülmüş. Alüminyum çatının yanları ve tepesi, sinek teli gibi geçirgen, ama cam veya plastik örtü gibi korugan ve şeffaf özel bir örtü ile kaplanmış. Bu özel örtü hava akımına izin veriyor ama, sıcağı, soğuğu geçirmiyor. Sadece güneş ışığını geçiriyor. Bu örtünün altına volkanik taşları dizmişler. Üzerine besinsiz torf toprağını serpmişler. Torf toprağının içine de domateslerin köklerini daldırmışlar. Her domates fidesinin dibinde bir musluk var. Bu musluktan sulu besin damlıyor. Fide bu besin ile büyüyor, ürün veriyor.
Şimdi gelelim bu musluğun bağlı olduğu hortumun öbür ucuna. Seraların dışında bir bilgisayar binası yapılmış. Binanın içine dört sıvı tankı konulmuş. Tankların birinde "Makro Elementler" denilen azot, fosfor, potasyum var. Öbüründe "Mikro Elementler" denilen magnezyum, çinko, mangan, bakır, demir var. Üçüncü tank fosforik asit tankı. Diğer tankta da su var. Hortumlar tanklara salınmış. Bilgisayarlı pompalar bilgisayarda ayarlanmış programa göre, günün değişik saatlerinde, her bitkiye uygun karışımı yapıyor. Azıcık ondan, azıcık bundan besin ve suyu emiyor, sonra bitkinin köküne damla damla veriyor. Bütün bu işlerin başında Akdeniz Üniversitesi mezunu bir tarım uzmanı, Bahadır Açıkgöz isimli bir genç adam var. Bitkinin altına su taşıma, gübre atma, çapalama, ilaçlama gibi dertler kalmamış...
Sapeksa Genel Müdürü Dr. Necati Çelik, Türkiye’de üreticinin bir yılda 1.500 kg. kaliteli domates tohumu kullandığını, bu tohumların şimdiye kadar dışarıdan geldiğini, kilosunun 15 milyar liraya (bir Toyota otomobil fiyatına) satıldığını söylüyor.
Dr. Necati Varlık, 290 bin dolar yatırımla ortaya çıkan modern ve bilgisayarlı seralarda dört ayda 20 kg., yılda 40 kg. domates tohumu üreteceklerini anlatıyor. Yılda 40 kg. domates tohumu, kilosu 15 milyar liradan 600 milyar lira ediyor. Bir yıllık üretim geliri yatırımı fazlasıyla karşılayabiliyor... İşte değişen tarımın yüzü bu... Türkiye’nin tarımda gerçekleştirmesi gereken yapısal değişim modeli bu.