TÜRKBANK ölüyordu. Devlet, bankayı "bankalar hastanesi"ne yatırdı. Tedavi etti. Satarak hastaneyi boşaltmaya kalktı. Satışa "hile karıştı". Türkbank hastanede kaldı. Devlet onu "ne yapayım, nasıl elden çıkarayım" derken, Bankekspres'i patt diye devletin kucağına bıraktılar. Devlet bu iki bankayı ne yapacağını düşünürken bu defa da Interbank hastaneye girdi.
Bankalar hastanesi denilen şeyin kanundaki adı "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu"dur (Bundan sonra kısaca "fon" diye adlandıracağım). Bu fon, Bankalar Kanunu ile, "bankacılıkta güven ve istikrarı korumak ve bankaların mali bünyelerini güçlendirmek, gerektiğinde yeniden yapılandırmak ve bankalardaki tasarruf mevduatını sigorta etmek amacıyla kurulmuştur."
Bu fonun kaynağı, bankaların topladıkları mevduat miktarı üzerinden, belli oranda yaptıkları ödemelerdir. Bu paralar yetmez ise, Merkez Bankası fona "avans" verir.
Türk lirası ve döviz cinsinden yatırılan tasarruf mevduatının belli kısmı bu fon tarafından güvence altına alınır. 1994 yılından bu yana bankalardaki tasarruf mevduatının tamamı fon güvencesindedir. Dikkat buyurunuz, fonun güvencesi sadece (a) tasarruf mevduatı için, (b) sadece anapara içindir. Tasarruf dışı mevduat ve faiz güvence kapsamında değildir.
Tasarruf mevduatının bu şekilde "fon" güvencesinde olmasına "Mevduat Sigortası" uygulaması denilmektedir. Mevduat Sigortası uygulaması, bir bankanın "batması" halinde işlemektedir. 1994 yılındaki krizde 3 banka, "Marmara Bank, Impex Bank ve TYT Bank" battığında, bu bankalardaki tasarruf mevduatının anaparalarının belli bölümü Mevduat Sigortası tarafından karşılandı.
Türkbank, Bankekspres ve Interbank'ın durumu ise farklı. Devlet bu bankaların "batmalarına izin vermedi". Bankaları, "Bankalar Kanunu"nun 68'inci maddesine göre "bankalar hastanesi"ne (fon yönetimine) aldı.
Bir banka fon yönetimine alınınca tümüyle devlet güvencesi (veya sorumluluğu) altına giriyor. Sadece tasarruf mevduatının belli kısmı veya tamamı değil, faizi de (ne kadar yüksek, sınırdışı olursa olsun) devlet güvencesine giriyor. Sadece tasarruf mevduatı değil, ticari mevduat, dış bankalardan alınan krediler de (şartları ne kadar ağır olursa olsun) devlet güvencesine giriyor. Açık anlatımıyla devlet, bankanın eski sahiplerinin ve yöneticilerinin her türlü riskini üstleniyor.
Bir bankanın "bankalar hastanesi"ne tedaviye alınması bankanın sahipleri ve yöneticileri bakımından ve de banka ile mevduat, kredi, borç, alacak ilişkisi içinde bulunanlar için çok iyi, ama, devlet bakımından çok çok üzücü ve masraflı bir iştir. Bir banka, mali bünyesi güçlendirilemeyecek kadar kötüleştiğinde "hastane"ye yatırılır. Bir banka, (1) kötü yönetiliyor ise, (2) bankanın sahipleri bankayı soyup içini boşaltmışlarsa, (3) toplanan mevduat geri ödenmeyecek kredilerde batırılmış ise, (4) saadet zincirini sürdürmek için başka bankalar yüzde 60 faiz öderken, yüzde 120 faizle para toplanmış ise, (5) yurtdışından başkaları yüzde 11 faizle dolar kredisi kullanırken, yüzde 25 faiz ile kredi kullanılmış ise, (6) yurtiçinde başka bankalar döviz mevduatına yüzde 11 faiz verirken, yüzde 25 faiz ile dolar mevduatı toplanmış ise mali bünyesi düzelemeyecek şekilde bozulur.
Mali bünyesi bozulan bankanın içini boşaltan, bir bankayı kötü yöneten, kredileri bilerek batıracak olanlara hortumlayan, bankanın ödeyemeyeceği büyüklükte faiz yükü ile mevduat toplayan, borç para kullanan kimseler bir risk yüklenmiştir.
Başka bankalar yüzde 60 faiz ile para toplarken, bir bankaya yüzde 120 faiz ile para yatıranlar, başkaları döviz mevduatına yüzde 11 faiz verirken, bir bankaya yüzde 25 faizle dolar yatıranlar risk üstlenmiştir.
Yurtdışından başka bankalara yüzde 9 faiz ile döviz kredisi açarken, bir bankaya yüzde 25 faiz ile döviz borcu veren yabancı banka, yabancı yatırımcı bilerek bir risk üstlenmiştir.
Bütün bunları yok sayıp, borcu ile zararı ile bir bankayı "hastane"ye çekip bakım ve iyileştirme masrafları ve yükünü tümüyle üstlenmek, iyi bankalar ile kötü bankalar arasında haksız rekabete neden olmaktadır.
Tekrarda ve özetlemekte yarar var: Tasarruf mevduatının bir bölümünün veya tamamının "fon" kapsamında güvenceye alınması ile bankaların "fon" yönetimine geçmesi farklı şeydir. Fon yönetimine geçen, "banka hastanesi"ne giren bankanın her türlü riskini, her türlü borcunu, her türlü zararını devlet üstlenir. Kim pisler ise pislesin, pislik ne kadar büyük olursa olsun, pisliğin tamamını devlet temizler.
Yazara E-Posta: g.uras@milliyet.com.tr
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025