Yirmi yedi yaşındaki yeğenim, üniversiteye lisansüstü (mastır) tezini teslim etmiş. Görevi nedeniyle İstanbuldan Bursaya giderken yolda yerli yapı otomobilin arka tekerleği yerinden çıkınca, takla atan otomobilin içinde komaya girmiş. Dört haftadır Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinde hekimler ve sağlık personeli onu hayata döndürme çabasını sürdürüyor.Allah kimsenin başına böyle üzücü şeyler getirmesin... Anadoluda bir deyim vardır, "Allah doktora muhtaç etmesin ama, Allah doktorları da eksik etmesin..." derler.İnsan başına dert gelince sağlık tesislerinin, sağlık hizmetlerinin önemini anlıyor.Üniversite öğretim üyesi olarak, gazeteci olarak içeride dışarıda çok sayıda üniversite gezdim. Onlarla kıyaslayarak Uludağ Üniversitesi Kampüsünden ve de üniversite hastanesinden çok etkilendim. Uludağ Üniversitesinin kampüsünü arıyoruz... "Bursadan İzmir yoluna çıkınız... 21inci kilometrede" dediler... Kampüse ulaştık... Yolları ile binaları ile... Koskoca bir şehir. Tıp Fakültesinin acil servisini arıyoruz... Yollardaki işaret levhaları bizi acile ulaştırıyor. Acil denilen yer koskoca bir bina... Hastamız beyin travması bölümünde. Yoğun bakımda... Maalesef geçirdiği trafik kazası nedeniyle komada... Bölüm Başkanı Prof. Dr. Enver Kofalı Beyin cerrahi dalında ülkenin tanınmış bir hekimi imiş. Yoğun hasta trafiği arasında bize vakit ayırdı. Hastamız ile yardımcısı Prof. Dr. Kaya Aksoy ilgileniyormuş. Dr. Erhan Arslan isminde cıva gibi bir yoğun bakım doktoru ve bir hastadan öbürüne koşuşturan hemşirelerin yöneticisi Fatma Kubat bilgi verdi. Vakıf üniversiteleri henüz küçük Türkiyede öne çıkan özel vakıf üniversitelerini küçümsemeye gerek yok. Ama gerçeği de bilmek ve görmek gerek... Vakıf üniversitelerinin en palazlanmışlarının kampüsleri bile devlet üniversitelerininkinin yanında küçücük kalıyor.Rektör Mustafa Yurtkurandan öğrendiğime göre Uludağ Üniversitesinin 16 bin dönüm arazisi var. Bu büyük kampüs arazisi içinde 8 fakültede 42 bin öğrenci okuyor. Bu öğrencilere 1952 öğretim üyesi ders veriyor. Yazının başında da belirttiğim gibi üniversite kampüsü bir şehir görünümünde. Toplantı, konferans ve gösteri merkezi olarak inşa edilen ve İstanbuldaki Atatürk Kültür Merkezinin biraz daha ufağı bina tamamlanmak üzere.Rakam vereyim de anlatımın abartılı olmadığı anlaşılsın. Üniversitenin ilk fakültesi olan Tıp Fakültesinin kapalı alanı 132 bin metrekare. Prof. Dr. Müfik Parlakın dekanlığında 656 öğretim üyesi hekim hastanede hizmet veriyor. Prof. Dr. Osman Manyaoğlunun başında bulunduğu Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinden aldığım bilgiye göre Tıp Fakültesinin hastanesinde 900 yatak var. Hastalarla 620 hemşire ilgileniyor. Geçen yıl 409 bin hastaya ayakta tedavi hizmeti verilmiş, 11 bin büyük, 6 bin orta ve küçük ameliyat yapılmış.Görmeyene hastanenin ve acil yardım bölümünün büyüklüğü anlatılamaz. Sayın okuyucularım, Trabzonda Karadeniz Üniversitesinin kampüsü tek başına bir şehir gibi idi... Konyada Selçuk Üniversitesinin kampüsüne hayran kalmıştım. Uludağ Üniversitesinin hastanesinin büyüklüğü, öğretim üyelerinin bilgisi, ilgisi beni etkiledi... Bunlar hep devletin imkanlarıyla ortaya çıkan müesseseler. Bunları yaşatanlar, büyütenler devlet kadrosunda devletin üniversite hocalarına ödediği sınırlı maaşlara kanaat ederek, çalışan hocalar ve yardımcı personel.Hastam nedeniyle moralim bozuk ama, gördüklerim ve sayın okuyucularıma aktarmaya çalıştıklarım herkese moral verecek şeyler. guras@milliyet.com.tr Beğenmediğimiz devlet, küçük gördüğümüz imkanlarla neler yapıyor? Devletten aldıkları sınırlı maaşlarla devlet üniversitelerinin öğretim üyeleri, ne büyüklükte üniversiteler kuruyor? O üniversiteleri nasıl bir "öğretim yuvası" haline getiriyor? Gezmeyince, görmeyince bunları insan anlamıyor.