Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Küreselleşme döneminde yaşıyoruz. Küreselleşme hareketine uyum için şirketler büyüyor... Büyüyor... Büyüyor... Bu dünyada artık küçüğe yer kalmıyor... Büyümek için şirketler birleşiyor... Birbirini satın alıyor. Önce ekonomi, sonra siyasi güç, büyüklerin elinde toplanıyor...
Almanya’da orta büyüklükte bir işyerine sahip olan bir işadamının ömrü büyüklerle mücadele içinde geçmiş. Dinine bağlı, aile değerlerine saygılı, işçilerinin hakkını veren bu namuslu işadamı, ömrünün son yıllarında küreselleşmenin tokatını yemiş... Güçlü rakipleri onun firmasını satın almak, veya kendi firmalarına katmak için uğraşmış. İşadamının bu dünyadaki vakti dolar. Öbür dünyaya göç eder. Bulutların üzerine çıkar... Dinine bağlı, kiliseye saygılı, günahı az yaaaa... Cennete gideceğine emin... Gerçekten de ilgi görür.... Büyük kabul salonuna buyur ederler. Büyük kabul salonundaki büyük kapının açılmasını Tanrı tarafından cennete buyur edilmesini bekler. Tanrı değil ise bile (hiç olmazsa) Saint Peter, baş melek Tanrı adına onu cennete buyur edecektir...
Kapı açılır... Ama o da nesi? Kapının ardında baş şeytan (Arch - Fiend) durmaktadır. Şaşırır... Dizlerinin bağı çözülür... Titremeye başlar... Baş şeytan gülümser, "Telaşlanma... Üzülme oğlum..." der... "Küreselleşmeye uyduk. Tasarruf etmek, daha güçlü olmak için biz de cennet ile cehennemi birleştirdik..."

Bu hikayeyi önceki gün İstanbul’da Sabancı Üniversitesi öğrencilerine "küreselleşme" üzerine bir konuşma yapan Daimler Benz firmasının eski başkanı Edzard Reuter anlattı.
Reuter’e göre, "Küreselleşme iyi şey, hoş şey de... Sadece büyümeyi, sadece güçlenmeyi, sadece daha büyük kazancı hedef alan, her türlü değer yargısını bir yana iten, toplumsal ihtiyaçlara, ahlaki değerlere önem vermeyen, fakir ile zengin arasındaki uçurumun derinleşmesine yol açan küreselleşme nereye kadar gider?"
Reuter, küreselleşme hareketi sonucu ekonomik ve parasal gücün belli ellerde toplanmasına, birleşmeler ve satın almalar yoluyla büyüyen az sayıda şirketin dünyaya hakim olacak duruma gelmesine karşı şu uyarıyı yapıyor: "Son yirmi yılda tüm dünyada üretim ortalama, yüzde 8 dolayında büyüdü. Ama aynı dönemde bazı şirketlerin piyasa değerlerinde yüzde 1.000 artış görüldü. Bu artışın bir bölümü "balon" olsa da, bu artış, dünya nimetlerinin belli şirketlerin ve bu şirketlerin hisse senetlerine sahip olanların eline geçtiğini gösteriyor. Bu gelişme sonucu zengin ile fakir arasındaki uçurum büyüyor. İşsiz sayısı bugüne kadar görülmemiş büyüklüğe ulaştı. Yarım milyar kadın ve erkek, günde 2 doların altında bir gelir ile yaşamaya çalışıyor.

Reuter’e göre, "Kuralsız ve sınırsız bir küreselleşme hareketi dünyada fakirliği, huzursuzluğu artırmakla kalmayacak insani ve kültürel değerleri de yok edecek..." Ve de böyle gider ise Karl Marx ile Friedrich Engeles’in "1848 Komünist Partisi Manifestosu"nda yer alan "bekleyişleri" bir gün gerçekleşecek.
Manifestoya göre, "...Ekonomideki krizler, sermaye birikimlerindeki tırmanmanın sonucu ortaya çıkar. Üretim gücü, az sayıda sermaye sahibinin elinde toplandığında bu kesim zenginleşirken, emekçi durumundaki tüketiciler fakirleşir. Fakirleşen tüketicinin satın alma gücü (talebi) küçülünce kriz çıkar. Kriz küçük ve orta üreticiyi de iflasa sürükler. Böylece kriz büyük sermayenin devleşmesinin yolunu açar. Fakat, ekonomik faaliyetlerin az sayıdaki dev şirketlerin eline geçmesi, ekonomiye az sayıdaki şirketin hakim olması "kolektifleşme"yi kolaylaştıracak bir gelişmedir. Bu şirketlerin sermayelerini oluşturan pay senetleri az sayıdaki kapitalist burjuvanın elinden alınarak millete devredilmesi kolay bir iş olacaktır. Böylece burjuva toplumun yerini halkın her ferdinin hür ve eşit gelişmesinin yolunu açan bir düzen alacaktır..."