Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Rahmetli Vehbi Koç, "Ben artık Ankara’ya gidip, ağlamaktan vazgeçtim" dedi. Ve sonra anlattı... "Önce bizim topluluktaki yöneticiler işlerin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya başlıyor... Sonra diğer sanayici dostlar beni arayarak sorunları sıralıyor... Toplu sözleşmede işçiler çok para istiyor. Bu zam kabul edilirse fabrikalar kapanır... Kıdem tazminatı mevzuatı değişti. İşveren tazminatı ödeyemez. Fabrikalar kapanır... Vergiler arttı... Sanayici bu vergiyi veremez. Fabrikalar kapanır... Yakında kapanacak fabrikaların anahtarlarını Ankara’ya götürüp teslim edeceğiz... Siz sanayicilerin büyüğü olarak Ankara’ya gidin... Cumhurbaşkanı’na, başbakana, bakanlara durumu anlatın diyor. Bunları dinleyince, üzülüyorum, heyecanlanıyorum. Ankara’ya gidiyorum... Sanayicinin durumu çok kötü... Yakında kapanacak fabrikaların anahtarlarını size getireceğim diyorum... Ama sonra birden fark ediyorum ki... Ankara’nın sorunları çözmek için bir şey yapmamasına ve de sorunların devam etmesine rağmen Ankara’ya anahtar falan götürdüğüm yok... Çünkü fabrikası kapandığı için bana anahtar falan veren yok... Demek ki, bizimkiler sorunları abartarak beni boş yere Ankara’ya yollayıp duruyorlar..."
Rahmetli Vehbi Koç’un sözünü ettiği, büyük sanayi çevrelerinin "Fabrikalar yakında kapanacak... Anahtarlarını götürüp Ankara’ya teslim edeceğiz" söyleminin modası geçmedi. Bu söylem ile Ankara’ya baskı yaparak isteklerini gerçekleştirme arayışını sürdürüyorlar. Eskiden sanayide İstanbul’un ve büyük sanayi çevrelerinin ağırlığı vardı. Şimdilerde farklı bir yapısal oluşum ve değişim içindeyiz. "Dinamizm" İstanbul dışına kaydı. Anadolu’da büyük ölçüde dış pazara (ihracata) dönük üretim yapan bir sanayileşme var. Günümüzde kamuoyunun önüne sanayi temsilcisi olarak çıkanların çoğunda bu yeni yatırımcılar ve üreticiler temsil edilmiyor. Bu nedenle "sanayi çevreleri"nin sorunları tartışılırken, gündeme gelen, genelde "İstanbul’daki işadamlarının" görüşleri ve sorunları oluyor. Anadolu yatırımcısı henüz sesini duyuramıyor.
Medyada sanayici denilince sadece İstanbul’daki sanayiciden söz ediliyor. Hükümetler Ankara ile İstanbul’daki sanayici kuruluşları ile diyaloğa giriyor. Büyük sanayici diye ün yapan çevrelerle iyi geçinme arayışına giriyor, bu çevreleri gücendirmemeye çalışıyor. Bu çevreler "İsteklerimizi yapmazsanız, fabrikaları kapatır, anahtarları teslim ederiz" şeklindeki "klasik" baskıyı sürdürüyor.
Yatırım, üretim önemli. Hele hele büyük ölçekli yatırım ve üretim daha da önemli. Bu nedenle hükümetlerin büyük sermaye çevreleriyle iyi ilişkiler içinde olması önemli... Ama Türkiye sadece İstanbul ve Ankara’dan ibaret değil... Üretimi sadece büyük sanayi çevreleri gerçekleştirmiyor. Sanayide orta ve küçük ölçekli işletmelerin ağırlığı giderek artıyor. Üretim, sadece sanayi demek değil... Tarım var, turizm var... Yatırım üretimi sadece işveren gerçekleştirmiyor. Her yatırımda üretimde ‘işçi’ denilen bir de ‘insan’ faktörü var... Büyük sermaye çevrelerinin çiçeği burnunda hükümete baskıyı artırdıkları şu günlerde bunları hatırlatmakta yarar var...