"Suçsuz yere on beş aydır dört duvar arasında ıstırap çekmemin ve otuz yılda oluşan aile varlığımın yok olmasının tek suçlusu sizsiniz. Günlük yazılarınızı her gün okurum. TV programlarınızı izlerim. 1995 yılındaki bir köşe yazınızda özelleştirme programı kapsamında Sümerbank’ın satışını konu almıştınız. Sümerbank’ı övmüştünüz. Yazı, "Sümerbank çekirdeksiz üzümdür" diye bitiyordu. Kim sevmez ‘çekirdeksiz üzüm’ü?
İnanınız banka satın almak diye hiçbir niyetim yokken, bu yazınız üzerine araştırıp incelemeye başladım. Uzatmayayım. Sümerbank’ı satın aldım. Şimdi de bunu yaptığım için suçsuz yere on beş aydır hapisteyim..."
Sayın okuyucularım, Milliyet’e gelen ve üzeri "Hapishane müdürlüğünce görülmüştür" damgalı mektubu okuyunca önce şaşırdım. Sonra üzüldüm. Mektup Hayyam Garipoğlu’ndan geliyordu. Ve de yukarıda aktardığım şekilde başlıyordu. Hayyam Garipoğlu’nu hayatımda görmedim, tanımam ama mektubu beni etkiledi.
Bakınız neler yazıyor:
Ticarete 1971’de Almanya’da başladım. İlk fabrikam 1976 yılında Ceyhan’da üretime geçti. Daha sonra Amasya, Lüleburgaz, Adıyaman, İzmir ve Bandırma’da 15 fabrika kurdum. Beş bin kişiye istihdam imkanı sağladım.
Devlete hiçbir şey satmadım. Sümerbank hariç devletten hiçbir şey almadım. Sümerbank’ı da şeffaf ihalede, kamera ve noter önünde pazarlıkla 115 milyon dolar karşılığı satın aldım.
Sümerbank satın alma tarihi 1995 yılından el koyma tarihi 1999 Aralık ayına kadar benim yönetimimde 4 yıl 2 ay kaldı. Bu dönemde Rusya ve Uzakdoğu’da 2 ekonomik kriz, Türkiye’de 2 deprem krizi yaşadık. İktidar 3 defa değişti. Ekonomi çalkantılı günler yaşadı. Yüzde 80 faiz ile bankanın satın aldığı Hazine bonolarını yüzde 125 repo faizi ile taşıdık. Buna rağmen banka, 76’ncı sıradan ilk 20 arasına girdi. Aktif büyüklüğü 200 milyon dolardan 2 milyar dolara yükseltildi. Bankaya bağlı leasing, faktöring, yatırım, sigorta şirketleri kurduk. Romanya’da 8 şubeli bir bankaya sahip olduk. Bunların hepsinin sahibi banka idi.
Bankadan 4 yıl süresince ne kendime ne şirketlerime bir tek lira para almadım.
Dolandırıcılık, çete kurmak ve zimmet suçlaması ile 14 aydır tutukluyum. Bugüne kadar 3 duruşmaya çıkarıldım. Hakimler dosyalara bakıyorlar derken, dosyalar şimdi de ağır ceza mahkemesine gönderildi.
El konulduğunda banka kasasında 1 milyar 50 milyon dolar değerinde Hazine bonosu mevcuttu. Bırakınız bankanın malını, mülkünü ve alacağını mevcut Hazine bonoları, bankadaki ve de off - shore hesaplarındaki toplam 1 milyar 130 milyon dolar mevduatın tamamını karşılayabilirdi.
El konulana kadar dolandırıcılık veya yöneticilerin zimmeti ile ilgili yazılmış tek bir murakıp raporu yoktu.
Bunları bana yazacağına hukuk yollarını denese idin diyeceksiniz. Denedik. "Banka batmış durumda değil. İçinde tüm yükümlülükleri karşılayacak kadar para var" diyerek tespit ve tedbir için Danıştay’a başvurduk. İki yıl geçti. Danıştay’da başvurumuza inceleme sırası gelmedi. İstanbul mahkemelerinde tedbir davası açtık. Mahkemeler Danıştay’daki davanın sonucunu beklediklerinden başvurumuzu incelemiyor.
Mahkemelerin dosyalarımızı incelemesi suçsuz olduğumuzun anlaşılması tek ümidimiz ama, mahkemeler o kadar meşgul ki, dosyamıza sıra gelmiyor. 15 aydır hapishanede, dosyalarımızın incelenmesini bekliyorum.
Hayyam Garipoğlu bu mektuba benzer mektupları başka arkadaşlarıma da göndermiş. Benim bu yazıyı yazmamın nedeni Sümerbank’ı överek Hayyam Garipoğlu’nun başını derde sokmak suçunun ezikliğidir!
Hani ne derler "İyi olmuş ise Allah’tan, kötü olmuş ise kuldan". İşte o biçim.