Sayın okuyucularım,
(1) Biz tarım ürünlerini dünya fiyatının üzerinde bir maliyet ile üretebiliyoruz. Hem kalitemiz kötü, hem maliyetimiz yüksek.
(2) Dünyada bu tarım ürünlerini bizden daha ucuza üreten ve de satmak için kapı kapı dolanan ülkeler var.
(3) En akıllı iş, tarım üretiminden vazgeçmemiz. Buğdayımızı, çayı, pancarı, tütünü başka ülkelerden ucuz ucuz satın almamız. Normali bu da, biz bunu yapacak durumda değiliz. Çünkü paramız yok, dövizimiz yok.
(4) Biz tarım ürünlerine, buğdaya, pancara, patatese, çaya dünya fiyatının üzerinde fiyatı bile bile ödüyoruz. Üreticinin maliyetinin yüksekliğini dikkate almadan, bu ürünlere dünya fiyatı ödemeye kalkarsak kimse üretim yapamaz. Üretici maliyetinin altında satış yapamaz.
Türkiye'nin toprak yapısı, insan yapısı, ekonomik yapısı maliyetleri dünya fiyatına düşürme şansı vermiyor.
(5) Hükümetler işte bunun için fiyat destekleme uygulaması ile tarım ürünlerine dünya fiyatının üzerinde ödeme yapıyor.
(6) Tarım ürünlerindeki destekleme politikası Türkiye'ye özel bir uygulama değil. Dünyanın en gelişmiş, serbest piyasa ekonomisinde şampiyon ülkelerinde de uygulanıyor.
Ancak Türkiye'deki uygulamanın şekli yanlış. Kapsamı yanlış. Zamanla, politik nedenlerle, üretimi desteklenmemesi gereken ürünler desteklenir, kalite ve miktar faktörü dikkate alınmaz oldu.
(7) Türkiye'de tarım üretiminin desteklemesinin bir başka önemi var. Başka ülkelerde bu kesimdeki nüfus yüzde 10 dolayında iken, Türkiye'de yüzde 40 dolayında. Bu nüfus, geliri düşük nüfus. Bu nüfusun sosyal bakımdan desteklenmesi gerekiyor. Bu bakımdan ürün destekleme politikasının sadece "ekonomik" hedefi yok. Sosyal hedefi de var.
(8) Bütün bunları alt alta yazdıktan sonra "Efendim bugüne kadarki destekleme politikası çok iyidir. Aynen devam etmelidir. Üretici ne kadar zam istiyor ise verilmeli, bütün ürünü devlet tarafından satın alınmalıdır" denilemez. Tabii ki destekleme politikasında iyileştirmeye ihtiyaç vardır.
(9) Ama iyileştirme tartışılırken de, "- Efendim tarım destekleme, fiyatları nedeniyle battık... Yılda 10 milyar dolar, hayır 30 milyar dolar, hayır 40 milyar dolar çiftçiye havadan para ödeniyor" şeklindeki söylemlere kanmamak, kapılmamak gerekir.
Bunları neden yazıyorum:
IMF Türkiye Genel Komiseri Bay Cottarelli'nin ağzına bakan, Bay Cottarelli "yat deyince yatıp, kalk deyince kalkan" mekanizma, önümüzdeki günlerde Bay Cottarelli'nin direktifleri doğrultusunda tarım ürünlerine fiyat verecek.
Kağıt üzerinde tarım ürünlerine "dünya fiyatını vermek" doğrudur. Fiyatı beğenmeyen malını satmaz. Yakar. Bir daha da üretim yapmaz. Dünyada et mi yok, süt mü yok, peynir, tavuk, çay, pancar mı yok... Bastırırız parayı. Alırız... Bugüne kadar pahalı pahalı mal satan çiftçi de bundan böyle başının çaresine bakar. Buğday ekeceğine, gider... Ne bilelim işte... Onun derdi de bize mi düşmüş... Nereye gider ise gider!..
Sayın okuyucularım, bu iş o kadar basit değil... Kağıt üzerindeki doğruya göre nüfusun 40 milyonunun bir yıl içinde hayat tarzını, yaşam ve üretim biçimini değiştirmenin imkanı yok. Bu konunun ülkenin, ülke halkının, ülkedeki tarım sektörünün yapısının ve ağırlığının dikkate alınarak çözümü gerekir.
Ne yazık ki bu konular bizde tartışılmıyor. TÜSİAD'ın desteği ile ortaya çıkan "Tarım Politikalarında Yeni Denge Arayışları" isimli çalışma bu bakımdan çok önemli bir çalışmadır.
Keşke onun gibi başka çalışmalar olsa da alternatif politika önerileri tartışılabilse.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr