Demokratik sol gelişme, halkın üretici gücünün ve ülke kaynaklarının en ileri ölçüde değerlendirilerek ekonomik büyümenin hızlandırılmasını hedef alır.
Ancak, yükselen ulusal gelir dengeli dağılmıyorsa, halk yoksulluk içinde yaşarken, sayılı kişiler kalkınıyorsa, belli bölgeler yöreler gelişirken yurdun başka bölgeleri yöreleri geri kalıyorsa, üretim artarken üretim biçimi ve ilişkileri köklü bir değişim geçirmiyor, bilgi ve teknoloji düzeyi yükselmiyorsa, ülkenin maddi varlığı artarken halkın yaşamı manevi yönden de zenginleşmiyor, kültür ve eğitim toplumda yaygınlaşıp gelişmiyorsa, gerçek ve sağlıklı gelişmeden söz edilemez.
Bu ölçütlerle gelişme sağlansa bile, insanlar özgür değillerse, toplumla da, devletle de aralarında insanca demokratik ilişkiler kurulamamışsa, öyle bir gelişme de demokratik sol açıdan değer taşımaz.
Kıyıları kapatılmış, ormanları tüketilmiş, suları havası zehirlenmiş, kentleri çirkinleşmiş ve sağlıklı yaşanmaz duruma gelmiş bir ülke gelişemez.
Demokratik solda, kişi başına düşen gerçek gelir artışı kadar, artan gelirin insan kişiliğine ne kattığı, ne ölçüde toplum yararına değerlendirildiği, ne denli hakça dağıldığı önemlidir.
Demokratik solda, ulusal gelir artışının insan yaşamını yalnız maddi değil manevi yönden de ne kadar zenginleştirdiği, insan kişiliğinin gelişmesini ne ölçüde engellerden arındırıp eşit olanaklardan yararlandırdığı, insanı ne denli özgürleştirdiği önemlidir.
Görüntüden çok içerik önemli
Demokratik solda, ulusal gelir artışının toplumsal ilişkileri ne denli sağlıklı kıldığı, devlet yönetimini ne ölçüde insancıllaştırdığı, ülkeyi nasıl güzelleştirdiği, ulusal bağımsızlığı ne kadar güçlendirdiği ve insanlığa ne kazandırdığı önemlidir.
Kısacası, demokratik solda, gelişmenin niceliği kadar niteliği de önemlidir, görüntüsünden çok içeriği önemlidir.
Bunları, dün 80'inci kuruluş yılı "unutulan" CHP'nin 1976 yılında toplanan 23'üncü kurultayında kabul edilen parti programından aktardım.
Bülent Ecevit "Ak Günlere" isimli "manifesto"da demokratik solun getireceği "düzen değişikliğini" şöyle özetliyordu:
"Hakça bir düzen olacaktır bu... Kimse kimseden insanca yaşama hakkını esirgemeyecektir bu düzende, insan insanı, yabancılar vatanı sömüremeyecektir.
Herkes özgür olacaktır bu düzende. Özgürlük, eğitimdeki, gelirdeki dengesizliklerin sınırlamasından kurtulacaktır.
Toplum yararı kişisel çıkarlardan önde gözetilecektir bu düzende, fakat toplum yararı gerekçesiyle de olsa kimsenin kişiliğini serbestçe geliştirmesi engellenemeyecektir.
Halkın üstünde egemenlik olmayacaktır bu düzende. Devlete de servete de kul olmayacaktır hiç kimse..."
İşte biz (hiç olmaz ise ben) bu "hakça, insanca düzen" arayışında Ecevit'in peşine takıldık (veya ben takıldım)...
Düzen değişeceğine CHP değişti. Demokratik solu katletti... Düzenin partisi oldu... Partiyi bu hallere getirenlere değil ama, bize, bu ülkeye yazık oldu. Çünkü bir ülkede "demokratik sol" hareket yok ise, o ülke işte böyle olur. Türkiye gibi olur!..
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025