Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beyoğlu’nun iki ucundan iki haberim var: Taksim ucundaki Aksanat, Teknosa mağazası olmuştu. Teknosa başka yere taşındı. Aksanat gene eski haline dönüşüyor.
Tünel ucundaki Denizler Kitapevi, leblebici dükkanı olmuştu. Leblebicinin kontratı bitmiş. Kaptan Turgay Erol, dükkanı eski haline dönüştürmüş. Beyoğlu’nu canlandırma hareketini Vitali Hakko başlattı. Vakko’nun en büyük mağazasının Beyoğlu’nda olması İstiklal Caddesi’nde benzer mağazaların açılmasını teşvik etti.
Bu tür mağazalar Beyoğlu’na üst gelir grubunu çekti. Beyoğlu düşüş devrinde indiği çukurdan çıktı. Temizlendi.
Vakko’nun ve diğer benzer mağazaların kapanması ile İstiklal Caddesi’ndeki iki sıra mağazalar banka şubesi, köfteci, muhallebici, birahane, incik-boncuk ve plak mağazası oldu.
Vitrinlerin arkasındaki kadınlar gözleme açıyor . Ayak üstü yemek yenen lokantaların vitrinlerinde dönerciler, köfteciler geçenlere “gel gel” yapıyor.
Beyoğlu’nun daha çok gençler, işsiz ve güçsüzler ve alt gelir grubundaki kimseler dolduruyor. İşyerleri giderek daha alt gelir grubundakilere hizmet verir hale geliyor.
İstanbul’un Yeniköy semtinden Yunanistan’a göç eden bir Rum ailenin üyesi olan Yorgo Kirbaki, Hürriyet’in Atina temsilciliğini yapıyor. Sık sık İstanbul’a geliyor.

Dürümcüler duruma hakim
Hürriyet’te yayınlanan yazısında diyor ki, “Vitrinlere takılıyor gözlerim. Kaliteli ürüne, kaliteli dükkana rastlamak güç. Adım başı lokanta, adım başı kafe, adım başı bar. Dürüm, mantı, gözleme, canlı müzik diye yazmışlar.
Sahi, Beyoğlu’nun çoğu zevksiz mekanlarla tuhaf bir “eğlence merkezi”ne dönüştürülmesi sayesinde (hatta şu eğlencenin bir de tanımını yapalım) “kurtarılacağını” kim düşündü? Eğer 1960-1970’lerdeki gibi kalsaydı, neyi yitirecekti Pera? Birbirinden ünlü dükkanları, seçkin lokantaları, sinema ve tiyatroları, hatta ara sokaklardaki pavyonları ile...
Beyoğlu’nda yürüyorum akşam vakti. Balık Pazarı’na götürüyor adımlarım. Ve yine şaşıyorum çünkü balıkçı bulmakta güçlük çekiyorum. Kalkan, çinekop, karides, istavrit balıkçı tezgahlarında değil, lokantaların vitrin dolaplarında. Tam kilosu kaça diye soracağım, adamlar “içeri buyurun mezelerimiz taze, fiyatlarımız uygun” diyorlar.
Az ilerde “Tarihi Nevizade Meyhaneleri”... Herhalde yanlış hatırlıyorum. O sokakta iki, bilemediniz üç meyhane vardı. Hatta konsomatristler de çalışırdı. Annem o sokağa girmemize pek izin vermezdi nedense. Demek orada “Tarihi Nevizade Meyhaneleri” varmış!”

Şeylerin Şekli’ni görün
Geçen cumartesi karım ile Beyoğlu’nda gezindik. Denizler Kitabevi’ni yaşatmaya çalışanlarla sohbet ettik. Kitaplara, seçilmiş eski parçalara baktık. Aksanat’da “Şeylerin Şekli”ni seyrettik. Mehmet Ergen’in Türkçe’ye çevirerek yönettiği bu oyunda Esra Bezen Bilgin, Evren Kardeş, Deniz Celiloğlu ve Bartu Küçükçağlayan gerçekten çok hem de çok güzel bir oyun sergiliyor.
Oyunu baş oyuncu Jenny kuruyor ve sürüklüyor. “Sanat yapın... Tamam... Ama asıl dünyayı değiştirmeye çalışın... ” Böyle demişti sanat hocam. Ben de o günden beri neyi değiştirebilirim diye düşündüm ve buldumÖSanat adına ne kadar ileri gidilebilir? Sınırı nedir ? Ya , aşk adına neler feda edilebilir?”
İşte böyle bir hikayeye dayanıyor ve de genç kuşağın duygu karmaşasını anlatıyor bu oyun. İmkanınız var ise izleyiniz. Alkışlamaktan elleriniz yorulacak.