Halk enflasyon düşsün istiyor. İş istiyor. Aş istiyor. Her gün ne olacak diye endişe içinde uyanmaktan bıktı. Huzur istiyor. Bütün bunların "hemen" olmasını istiyor.
Bütün bunların hemen olacağını Derviş’in ağzından duymak, niyet mektubunda okumak istiyor. Ama bunlar niyet mektubnda yok, olmasına da imkan yok.
Halkın bu bekleyişinin ne zaman gerçekleşeceği de belli değil. Derviş diyor ki, "Önceliğimiz (1) yapısal reformlar, (2) iç borcun milli gelire oranını düşürmek ve borç stoğunu küçültmek. Niyet mektubunda bu öncelikler yer alıyor. Yapasal reform gerçekleşecek, iç borç küçülecek ki, reel ekonomide büyüme başlayabilsin. Halka iş ve aş imkanı doğabilsin. Enflasyon aşağı çekilebilsin."
Bunun anlamı şudur; Derviş ve de hazırlayıp IMF’ye onaylattığı niyet mektubu kısa sürede halka para akıtmayacak. Duran piyasayı açamayacak. Üretimi hızlandıramayacak. İş imkanları yaratamayacak. Türkiye bir süre, uzun bir süre bozuk yapının onarımı için uğraşacak. Bu onarımın finansmanı için kemer sıkacak. Para ayıracak.
Niyet mektubu memura, işçiye bu yıl maaş ve ücret zammı için yeşil ışık yakmıyor. Maaş ve ücret zammı yok ama kamunun ürettiği mal ve hizmetlere döviz fiyatındaki ve enflasyondaki artış kadar zam var.
Niyet mektubunda kamu bankalarıyla, Fon bankalarının ekonomiye yükünü kaldırma arayışı öne çıkıyor. Bu bankaların parasal açıklarını hemen kapayarak, soruna kesin çözüm getirmenin faturası göze alınmış.
Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamalarıyla niyet mektubundan anlaşılıyor ki dövizde dalgalı kur uygulaması devam edecek. Kur artışı enflasyona bağlı olacak. Enflasyon ise kuru belirleyecek.
Döviz fiyatının bir ay, bir yıl sonra ne olacağı bilinemeyecek. Sadece döviz fiyatı değil, faiz de enflasyona endekslenecek. Yıllık enflasyonun yüzde 60’larda dolanması halinde faizin yüzde 70’lerden aşağı çekilmesi mümkün olamayacak.
Türkiye yeni bir istikrar arayışı dönemine giriyor. İnşallah bu defa da yolun yarısında bir kaza bela ile karşılaşmaz. Çabaların meyvesini toplarız.