Neden battı, nasıl battı, devlet neden el koydu sorularını bir yana bırakalım. Ortadaki cenazeyi kim kaldıracak, nasıl kaldıracak onu tartışalım.
Devlet kendi bankalarını ne yapacağım diye dertlenirken, kucağına sapır supur bankalar düştü. Devlet bu bankaları ne yapacak?
- Ya kamu bankası olarak işletecek.
- Ya zararı üstlenip, kapatacak.
- Ya da satacak.
Hükümet niyetini ortaya koydu. Bu bankaları satacak... Banka satmanın bir raconu vardır. Banka "açık artırma ile, en yüksek fiyatı vereceğini söyleyene satılmaz." Devlet adına bankacılık sistemini denetleyen kuruluşlar, banka açmak veya satın almak isteyenleri sorguya çeker: "Neden banka alıyorsun? Bu ekonomiye ne yarar sağlayacaksın? Satın alacak parayı nereden buldun? Kaç paran var? Bu işi biliyor musun? Nasıl kazanç sağlayacaksın? Bankanı kim yönetecek? Bankanın ihtiyacı olduğunda ek para nereden gelecek?" Bu sorulara cevap aranır.
Bankanın yerli sermaye grubuna mı, yabancı sermaye grubuna mı satılacağı da bir tercih konusudur. Yerlilerin parası yok, sadece yabancılar alabilir düşüncesiyle ülkenin bankalarını haraç mezat yabancılara satmak yanlış olur.
Deutsche Bank, Polonya'da orta büyüklükte bir özel bankaya ortak olmaya çalışıyor. Polonya'da kıyamet kopuyor. Bu ortaklığın Polonya ekonomisine getirecekleri ile götürecekleri tartışılıyor (Financial Times gazetesinin 31 Ocak 2000 tarihinde 23'üncü sayfada bu konuda geniş bir inceleme yazısı yayımlandı).
Durumu bozulan bankalara "devlet el koydu" ama, el koyduktan sonra da bu bankaların ayakta kalması için önemli miktarda para aktarıldı. Para aktarılmaya devam ediyor.
Açık anlatımıyla devlet bu bankalara "bedava sahip olmuş gibi" görünüyor ama, bankaların devlete bir "maliyeti var."
Devlet çıkıp da "Bu bankaya devlet tarafından konulan para şu kadar. Bunu ödeyene, günahı ile sevabı ile bankayı satarım" der ise, kimse bu parayı ödemez. İşte bu nedenle şimdi formüller geliştiriliyor. Geliştirilen formüller şunlar:
- Devlet isteyene satışa çıkarılacak bankanın sadece şubelerini ve mevduatını satsın. Bankanın alacakları ve riski devlette kalsın.
- Önce bu bankaların tüm batık kredileri ve tüm alacakları bir başka şirkete veya bir başka bakaya devredilsin. Banka "çöpsüz üzüm" haline getirilsin. Sonra satışa çıkarılsın.
Dikkat buyurunuz, her iki formülde de devlet bankaları kurtarmak için akıttığı ve akıtacağı paraya "ek olarak" geçmiş ve gelecek riski (batık kredileri) de sineye çekiyor.
Sayın okuyucularım, banka kurtarmak için hükümetin akıttığı para halkın cebinden çıktı. Halkın vergisi ile karşılandı. Bundan sonra akıtılacak para da halkın cebinden çıkacak... Bankaları ayakta tutmak için Dünya Bankası'nın vereceği para kredidir. Bu para da batan bankalarda eriyecek. Ama ana parasını ve faizini dolar olarak halk ödeyecek.
İşte bu nedenledir ki, halkımızın olan biteni bilmek hakkıdır. Halk batan bankaların devlete ne yük getirdiğini, bunların her birinin varlığını, açığını, her birine akıtılan ve akıtılacak parayı bilmelidir. Bunun gizlisi saklısı olamaz. Halkımıza kendi cebinden kurtarılan bankaların kime, neden ve nasıl satıldığı açık açık anlatılmalıdır.
Bektaşinin hikayesini hatırlatıyınız... "- Rızkını düşünmedikten sonra doğur, doğur salıver ortaya..." demiş... İşte o biçim... Bankaları kurdurup kurdurup ortaya salıvermek ile iş bitmiyor. Bu ekonomi bu kadar bankanın rızkını sağlayamıyor. Bankalar bu nedenle düşüp, bayılıyor. Bayılan bankaları sokaktan toplayarak ayıltan devlet baba bunları gene sokağa bırakır ise, o güçsüz bünyeleriyle, o küçücük boyları ile kendilerine yeterli besin bulamazlar... Bir süre sonra gene devletin başına bela olurlar. Bu da unutulmasın.
Bu nedenle illa da hepsini satmak yerine belki birleştirip satmak veya bazılarını tasfiye etmek daha akılcı olur.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr