Mevduat sigortası veya mevduata devlet güvencesi denilen şey şudur:
(1) Devlet batan bankalardaki tasarruf mevduatının belli bölümünü garanti eder. Bankanın ödeyemediği kısmı öder.
(2) Uzun süre devlet, bankalardaki tasarruf mevduatının yüzde yüzünü garanti ederdi. Şimdilerde 100 milyar liraya kadar olanı devlet garantisindedir. Yılbaşında bu tavan 50 milyar liraya inecek. Her bir bankadaki, her bir hesaptaki tasarruf mevduatının sadece 50 milyar liralık kısmı devlet garantisinde olacak.
(3) Dikkat buyurunuz, garanti edilen sadece "tasarruf mevduatı"dır. Ticari mevduat, bankaların diğer borçları devlet garantisi altında değildir.
Fakat bizim devletimiz alicenap ve de bonkör bir devlet olduğu için batacak bankaları batırmıyor. Bankayı alacağıyla, borcu ile üzerine geçiriyor. O zaman ne oluyor?
(1) Devletin mevduat üzerindeki garanti sınırı diye bir şey kalmıyor. Tasarruf mevduatının tamamı devlet garantisine giriyor.
(2) Bankadaki ticari mevduat, bankanın içeride, dışarıda cümle aleme olan borcu da devlet garantisine giriyor.
Banka batmadan içerideki ve yurt dışındaki tefeciden alınan yüksek faizli kredileri de, bakkala, muslukçuya olan borcu da devlet üstleniyor.
(3) Dikkat buyurunuz, mevduat sigortası garanti sistemi için de batan bankalarda "tasarruf mevduatı" bulunanların sadece 100 milyar liraya kadar olan alacaklarının sadece banka tarafından ödenemeyen kısmından sorumlu olan devlet, "hooop" diyerek sınırsız bir borcu, bilmeden, sormadan, üstüne alıyor. Birini, ikisini değil, devlet on bankayı kucağına bu şartlarla aldı. Hiçbirinin Türk Ticaret Kanunu'na göre iflasını istemedi. Bankalar Kanunu'na göre, devir, birleşme veya tasfiyelerine kadar vermedi. Mevduat kabul ve bankacılık yapma işlemlerini kaldırmadı. Bu tip uygulamanın çok zararlı yanları vardır.
(1) Devlet sadece tasarruf mevduatı garantisi ile ilgili sınırlı sorumluluğunu aşıp, büyük yükler altına girmektedir.
(2) Devlet battığını iddia ettiği bankaları devralarak batıkları kurtarma, düze çıkarma sorumluluğunu üstlenmektedir. Batan bir bankada tasarruf mevduatının eksik kısmını tamamlamakla sınırlı olan ve bu yapıldığında sona eren sorumluluğun, hem sınırı hem süresi "sınırsız" hale getirilmektedir.
(3) Bu uygulamalar batan bankaların sahip ve yöneticilerinin sorumluluğunu hukuken ortadan kaldırmaktadır. Sahip ve yöneticilerin tüm mal varlıklarıyla sorumlu olabilmeleri için bankanın tasfiye olup, alacak ile borçlar arasındaki zararın belli olması gerekir.
Halbuki devlet, batmakta olan bankayı yaşatıp, eski sağlığına kavuşturma iddiası ile devralmaktadır. Yaşayan bir müessesede eski sahip ve yöneticilerin sorumluluklarını rakam olarak belirlemek imkansızdır. Olsa olsa "ceza kesilir".
İşin kötüsü de şudur: Devlet batan bankanın yönetimini bir defa devraldı mı, artık o bankayı iflas ettiremez. Üstlendiği borçlardan, yükümlülüklerden kolay kolay kurtulamaz.
Elindeki kamu bankalarıyla baş edemeyen devlet, bu on bankayı nasıl yönetecek, nasıl kara getirecek, nasıl satacak?.. Allah kolaylık versin. Allah on bankanın sayısını artırmasın. (Görüyorsunuz ki sayın okuyucularım, işimiz Allah'a kalmış durumdadır!..)
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr