Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


IMF’den 9 milyar dolar geliyor, işler düzeliyor... Halkımızın içini karartmak yerine, içini açmak iyidir ammaa... İşin amması var... IMF’den gelecek paralar ve IMF’nin bizim için hazırladığı ve ‘gık’ çıkarmadan uyguladığımız IMF programı bizi bu krizden çıkaracak mı? Prof. Dr. Oktay Yenal, diyor ki:
"Gelmesi beklenen IMF finansmanı ile kamu iç borcu daha da artacak. Devletin borcu milli gelirimizin % 100’üne yaklaşırken ve faiz haddi yüksek düzeylerini korurken hâlâ IMF’den alınan ek kredilerle ‘borcu çevirmeyi’ çözüm sayan bir ekonomi otoritesinin geleceğe ne kadar miyop gözle baktığına şaşmamak elden gelmiyor. Ya anlayamıyorlar, ya da ülkenin iyiliğini düşünmeye niyetleri yok."

Ekonominin bunalımdan çıkmasının temel koşulu olan kamu harcamalarının kısılması ve gelirlerinin artırılması ciddiye alınmıyor. Bu tehlikeli bir gelişmedir. Estirilen iyimserlik rüzgârı adeta bunalım bitti havası yaratmaktadır. IMF’den gelecek paralara, tenzilatlı satışlar ya da vergi hediyeleri ile biraz canlanan piyasalara, döviz kurundaki düşüşe bakarak ekonominin iyiye gittiğine inananlar çoğalmaktadır. Bu hava içinde bankalara akıtılan kamu fonları, reel sektöre sübvansiyon projeleri, popülist baskılar altında vergi hadlerinde ve kamu malları fiyatlarında indirmeler, mali durumu daha da sıkışık hale sokuyor. Gülünç derecede düşük olan bina vergilerinde yapılan bir artırma bile siyasi polemik konusu yapılmakta ve önlenmektedir. Faiz gelirleri hâlâ doğru dürüst vergilendirilmemektedir. Ciddi tasarruflar da ufukta görülmüyor. Savunma harcamalarına, hele 11 Eylül’den sonra eskisinden daha da dokunulmaz bir kategori olarak bakılmakta, konunun tartışılması bile hala tabu sayılmaktadır.

Yenal, krize hazırlıksız yakalanan hükümetin denize düşen yılana sarılır örneği IMF vesayetine girdiğini hatırlatıyor. Ve de ekliyor: "IMF bu işi bilmez veya IMF’nin niyeti kötü" denilemez. Ama şurası da bir gerçek ki, Türkiye’deki çapta bir krizi, tek başına, ayrıntılara kadar inerek hükümet yerine yönetecek kapasiteden yoksundur. Bu nedenle ciddi hatalar yapıldı. Yapılıyor."
Prof. Dr. Oktay Yenal’a göre, "Ekonomik plan hazırlama gücüne sahip olmayan ve empoze programı bile anlamayan hükümetin reform yasalarını hazırlamaktaki güçsüzlüğü uygulamada da devam etmektedir. Bu güçsüzlük, hatta gönülsüzlük reformların sürdürülebileceği konusunda kuşku uyandırmaktadır. bu reform paketlerinin Türkiye’yi bilmeyen yabancı uzmanlarca hazırlanmış olması ve bunların IMF takvimi tehdidiyle halk ve politikacılar tarafından iyice anlaşılmadan alelacele yasalaştırılması sağlıklı olmayan bir yapı ortaya çıkarmaktadır."

Sayın okuyucularım, "IMF kötü" diyen yok. Bu kadar içli dışlı olduktan sonra "IMF’den boşanalım, tek başımıza kalalım" diyen yok. "Tatlıya limon sıkmaya" çabalayan yok. Ama... "Kendimizi IMF’nin kollarına bırakalım... Ne eyler ise iyi eyler... Bakalım bu işin sonu ne olacak? İnşallah iyi olacak!.." diyerek "teslimiyet" içinde hayallere dalmaktan kurtulalım diyen var...
Bu kriz bizim krizimiz. Bu krize biz girdik. Çıkarsak biz çıkacağız.
Krize girmemizin nedeni, kamu harcamalarının gelirlerinden fazla olmasıdır. Bu yüzden kamunun borçlanmasıdır. Sonra da bu borcu çeviremez duruma düşmesidir. Çözüm, kamu harcamalarının kısılıp, kamu gelirinin artırılmasıdır. Artan gelir ile eski borçların ödenmesidir. Borcun küçültülmesidir. Ama bugünkü durum ne? Kamu harcamalarını kısmakta, geliri artırmakta zorlanınca, bu işi unuttuk. Yeni borçlar bularak kamu açığını kapatmaya çalışıyoruz. Yeniden borçlandıkça seviniyoruz. Halbuki her yeni borç, borç stokunu artırıyor. Daha küçük bir borç stokunu çeviremediğimizden krize girdiğimizi unutuyoruz. Artan stoku nasıl çevireceğiz? Artan borç stoku yeni bir krizin habercisi değil mi? Şimdi bunları söylemek, "pişmiş aşa su katmak" mı?