Gözlerimiz yollarda... IMF'den gelmesi geciken 3 milyar doları bekliyoruz. Dolar gelsin de "ham - hum, hamhum - şaralop" yapalım.
Yatırım yapmak, üretimde kullanılacak hammaddeleri ithal etmek, benzin almak için dolara ihtiyacımız yok... Evvel Allah onlar için döviz buluyoruz da... Memur maaşı ödemek, Türk lirası faiz ödemek ve de döviz satın alarak yastık altına atmak, yurtdışındaki bankalara yatırmak için "daha çok dövize... daha çok dövize" ihtiyacımız var.
Bu gidiş ile milletin elindeki avcundaki ve de bankalardaki Türk liralarının tamamı dövize dönüşmeden, bizim döviz açlığımız bitmeyecek.
Sayın okuyucularım Merkez Bankası'nda 29 Eylül 2000 tarihinde 5.2 milyar dolar "net" döviz birikimi vardı. Geldik 28 Eylül 2001 tarihine. Merkez Bankası'nın döviz yükümlülükleri, döviz varlıklarını o kadar çok aştı ki... Merkez Bankası'ndaki döviz artıdan eksiye geçti... 9.4 milyar dolar döviz açığı ortaya çıktı. Artı 5.2 milyar dolardan eksi 9.4 milyar dolara gerilemenin anlamı bir yılda Merkez Bankası'nın rezervlerinden 14.6 milyar doların yok olup gitmesidir.
Nereye gitti bu döviz? Dış borç ödemedik. İthalat patlamadı... Kim kapıştı bu dolarları? Diyelim ki, kriz çıktığında yabancılar Türkiye'deki Türk lirası yatırımlarını dövize çevirerek 5 - 6 milyar dolar götürdü. Diyelim ki, bankalar döviz açıklarını kapatmak için 3 milyar dolar satın aldı... Kalanı ne oldu?
Merkez Bankası'nın dövizleri "ham - hum, hamhum - şaralop" gitti. Bitti...
İmdada yetişen IMF ve Dünya Bankası'nın dövizleri ne oldu?
Halkımız IMF'den 3 milyar doların gelmesi gecikti diyerek üzülüyor. Ama halkımız IMF'den daha önce ne kadar döviz geldiğini unutuyor. Bu yazının altında IMF ve Dünya Bankası'nın bugüne kadar gönderdiği dövizler ile bundan sonra gelecek dövizlerin miktarını gösteren bir tablo var.
Bu yıl sonuna kadar IMF ve Dünya Bankası'ndan 15.7 milyar dolar gelecek. Ödemeler çıkınca, net 14.4 milyar dolar döviz kalacak. Ama bu döviz memlekette kalmayacak... İşte bütün mesele de burada...
Türk lirası kaynak açığını kapatmak, memur maaşları ödemesini, faiz ödemesini aksatmamak telaşındaki hükümet, "Döviz gelsin, Merkez Bankası karşılığında Türk lirası versin de ne olursa olsun" diyor.
Halbuki (1) Gelen döviz bedava kaynak değil. Faizi var. Geri ödemesi var. (2) Bu döviz bu yıl gelir, bir dahaki yıl gelmez. (3) Türk lirası harcamaları döviz borcu ile yapmak ülkenin geleceğini ipotek altına alıyor.
Şimdi de gelelim ön kapıdan giren dövizlerin arka kapıdan çıkmasının hikayesine.
Ön kapıdan giren dövizler önce Türk lirasına dönüşüyor. Hükümet bu Türk lirasını piyasaya sürüyor. Piyasada Türk lirasını eline geçirenler koşa koşa ön kapıdan giren dövizleri satın alıyor. Ön kapıdan giren dövizin bir kısmı yastık altına gidiyor. Önemli kısmı ise doğrudan veya dolaylı biçimde yurtdışındaki bankalara yollanıyor.
Ön kapıdan giren dövizin faizini ödeyecek olan, taksidini ödemek için döviz bulacak olan, kur riskini karşılayacak olan devlet. Devlet bu pahalı faturayı üstleniyor. Arka kapıdan dövizleri yurtdışına çıkaranlar kur kazançlarını ve güvenceyi düşünerek bu paraların yurtdışındaki bankalarda yüzde 2 - yüzde 3 gibi düşük faiz ile yatmasına hiç mi hiç aldırış etmiyor.
Bu kadar açıklamadan sonra sayın okuyucularım sual eyleyecek? "Ne diyorsun yani? 3 milyar dolar gelmesin mi?" Ben de cevaplayacağım: "Gelmese ne olur? Batmayız..." Ama bu millet o kadar şartlandırıldı ki, bu millet dövize o kadar aç hale geldi ki, bazıları bu 3 milyar doları 'ham - hum, hamhum - şaralop' yapmak için o kadar heyecanla bekliyor ki... Gelsin... 'Moral' olur!.." Ama bu şekilde ön kapıdan girip arka kapıdan çıkan her IMF yardımı bugünü kurtarır, yarını batırır.