Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Büyüklerimiz ne demiş? "Duvara dayanma yıkılır. İnsana güvenme ölür..." İnsanlar fanidir. Bu ülkeye ne kadar hizmet ederler ise etsinler bir gün ellerinin ayaklarının tutamayacak durumda olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu devletin kurucusu Atatürk öldü. Türkiye çökmedi. Milli Şef İnönü’nün altındaki iskemlesi çekildi. Türkiye batmadı. Demokrasinin kahraman evladı Menderes asıldı, Bayar hapishanelere atıldı. Hayat devam etti. Bu ülke Özal’sız da, Demirel’siz de yönetildi.
"Ecevit gider, her şey biter!.." diye bir şey olamaz. Ecevit evine gider. Eşiyle çay içer... Ama bu ülkede hayat devam eder.
Bütün mesele, Ecevit sonrası yeniden yapılanmanın sorunsuz ve kısa sürede tamamlanması için gerekenin yapılmasıdır.
Ecevit sonrası dönemin yeniden yapılanmasının sorumsuz ve kısa sürede olması için bir şeyler yapmaları gereken iki güç odağı vardır: Cumhurbaşkanımız ve de DSP Grubu...
Geliniz görünüz ki, bu iki güç odağından ne bir ses, ne bir nefes çıkıyor. Herhalde onlar da TV ekranının başına geçmiş "...Du bakalım n’olacak bu memleketin hali?" diyerek bekleşiyor.

Saygın, deneyimli, Anayasa çizgilerinin dışına çıkmamaya özen gösteren bir Cumhurbaşkanımız var. Ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu sadece TBMM’den gelen kanunları onaylamak, onaylamadıklarını Anayasa Mahkemesi’ne göndermekten ve de Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına başkanlık etmekten ibaret değil ki...
Anayasamızın 104’üncü maddesine göre, "Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder. Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir... Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni gerekli gördüğünde toplantıya çağırır... Başbakanı atar ve istifasını kabul eder... Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder veya Bakanlar Kurulu’nu başkanlığı altında toplantıya çağırır..."
Cumhurbaşkanımız bu yetkilerini bugün kullanmayacak, bu sorumluluklarını bugün üstlenmeyecek ise ne zaman üstlenecek? Türkiye’nin şu günlerde bir "akil adam"a ihtiyacı var. Ülkeyi bu şaşkınlıktan, karmaşadan kurtarmada Cumhurbaşkanımızın büyük sorumluluğu var.

Ecevit, "Ecevit" ama... Ecevit, sadece "Ecevit" olduğu için değil, DSP’nin başkanı olarak milletvekili seçildi. Cumhurbaşkanı ona DSP başkanı olarak parti kurma yetkisi verdi. O da DSP başkanı olarak koalisyon hükümetinde başbakanlık koltuğunda oturuyor.
DSP’nin TBMM’de 128 milletvekili var. Bunların oluşturduğu parti meclisi var. Parti meclisinin yetkili kurulları var. Partinin başkanının eli ayağı tutamaz duruma gelmiş. Partinin başkanı "var gibi ama yok"... Ecevit sadece DSP’nin başkanı değil, DSP’nin başkanı olarak Başbakan... DSP başkanlığını yapamasa da sorun ama, başbakanlık da yapamıyor. Esas sorun bu...
DSP meclisinden "bir tek Allah’ın kulu" çıkıp da, "Ecevit’e saygımız sonsuz. Allah uzun ömür versin ama, artık eli ayağı tutmuyor. Yerine bir başkasını seçelim. Ülke belirsizlik çukurunda kaybolmasın" demiyor. Diyemiyor.
Umudumuz halkçı Ecevit ve Rahşan Hanım partisinin üyelerini ne kadar korkutmuş ki, Ecevit’in eli ayağı tutamaz hale geldiğinde bile "korkudan sesleri hatta nefesleri" çıkmıyor.
Halbuki şu ortamda DSP’nin yetkili kurullarının toplanarak eli ayağı tutmayan başkanlarının yerine yeni bir başkan seçerek, "parti sorumluluğu"nu sürdürmeleri, Ecevit sonrası yeniden yapılanma döneminde görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleridir.
(Ecevit’i eleştiren yazılar ile ilgili ufak bir açıklama: Ben "Umudumuz, halkçı Ecevit" sloganını yürekten benimseyen eski bir Ecevitçiyim. Bugüne kadar Ecevit’ten başkasına rey vermedim. Ama artık kabul edelim, Ecevit efsanesi bitti!)