Sayın Ecevit "Türkiye’nin külliyetli miktarda dış yardıma ihtiyacı var. Türkiye’nin ekonomik gereksinimini karşılamak bütün ülkelerin yararına" diyor.
Nedir Türkiye’nin ekonomik gereksinimi? Neden Türkiye’nin külliyetli miktarda yardıma ihtiyacı var? Külliyetli miktar denilen para ne kadar paradır?
(1) Önce açıklığa kavuşturalım. Biz yardım mı dileniyoruz, dış kredi mi bekliyoruz? Yardım bir daha geri alınmamak üzere fakirlere dağıtılan para, havadan atılan gıdadır. Afrika’daki "AİDS" hastaları için Birleşmiş Milletler’in gönderdiği 5 milyon dolar para yardımdır. Afganistan’a ABD uçaklarından atılan çikolata - fıstık ezmesi paketleri yardımdır.
Bize IMF ve Dünya Bankası tarafından doğrudan gönderilen paralar, bizim yabancı bankalardan bulduğumuz, bulacağımız paralar, G - 7’ler dediğimiz zengin uluslar kulübünden gelmesini hayal ettiğimiz paralar kredidir. Bunların faizi döviz olarak ödenecektir. Vadesinde anaparaları döviz olarak geri ödenecektir.
(2) Bir ülke, milli para ihtiyacını karşılamak, memur maaşı ödemek, milli para borcunun faizini karşılamak için döviz ile borçlanmaz. Çünkü, döviz borcunun faizi ve anaparası döviz ile ödenecektir. Borç ile bulunan dövizin "döviz doğuracak işte kullanılması" gerekir. Döviz ülkenin altyapısının, üstyapı yatırımlarının, üretiminin, ihracatının döviz ihtiyacını karşılamak, döviz açığını kapatmak için döviz kredisi kullanılır. Bu işlerde kullanılan döviz ile ülkenin döviz üretme gücü artar. Artan döviz geliri ile dış borcun hem faizi hem anaparası ödenir.
Halbuki biz şimdilerde devletin Türk lirası açığını kapatmak için döviz ile borçlanıyoruz. Dövizleri Türk lirasına çevirerek harcıyoruz. İleride bunların döviz faizleri ile dövizli taksitlerini nasıl ödeyeceğimizi düşünen yok.
(3) Türkiye’nin külliyetli miktarda dış yardıma (dövize) ihtiyacı yok. Ama, Ankara’nın külliyetli miktarda Türk lirası (yeme) ihtiyacı var. Özetleyeyim: (I) 2001 yılında (içinde bulunduğumuz yıl) bu ülke halkı sabahtan akşama, akşamdan sabaha çalışıp, didinip ürete ürete 185 katrilyon liralık mal ve hizmet üretecek (katma değer yaratacak). Bu üretim, bu ülkenin milli gelirini teşkil edecek. 2001 yılında devletin harcamaları ise 80 katrilyon lirayı bulacak. Ankara, milli gelirin (bu ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal toplamının) yüzde 44’ü büyüklüğünde bir harcama yapacak. Bu harcama halka hizmet olarak mı gidecek? Hayır. Bu paranın yarısı 40 katrilyonu faiz ödemelerine, 15 katrilyonu personel ödemelerine gidecek. (II) 2001 yılında devlet vergi yolu ile ve başka yollarla halktan ancak 50 katrilyon lira para toplayabilecek. Harcama 80 katrilyon, gelir 50 katrilyon lira olunca 30 katrilyon lira açık ortaya çıkacak. (III) İşte Sayın Ecevit’in telaşı burada... Bu açığı içeriden karşılayamadığı için dışarıdan "medet umuyor." "Külliyetli miktarda dış yardım" bularak bu açığı kapatmaya çalışıyor. (IV) Türkiye ekonomik gereksinim için (liman yapmak, baraj yapmak, fabrika yapmak, ihracatını artırmak için) dışarıdan para aramıyor. Faiz, maaş ve ücret ödemek için döviz kredisi kullanıyor. (V) Türkiye faiz ödeyecek, maaş, ücret verecek diyerek Türkiye’ye para göndermek "bütün ülkelerin yararına değil" tersine zararınadır. Bu parayı bir daha geri alma şansları olamaz.
(4) 2001 yılındaki 30 katrilyon liralık bütçe açığının (ortalama döviz kuru ile) karşılığı yaklaşık 25 milyar dolardır. Sayın Ecevit "Türkiye’nin ekonomik ihtiyacını karşılamak bütün ülkelerin yararınadır" der iken, "uzatmayınız. Veriniz şu dolarları da Türk lirasına çevirelim. Dolarları yurtdışına postalayacak olanlara satalım. Elimize geçecek Türk liraları ile de Türk lirası faizleri, maaş ve ücretleri aksatmadan ödeyelim" diyerek çırpınıyor.
Ama, Sayın Ecevit hiç mi hiç düşünmüyor: "Külliyetli dış yardım" adı ile aldığımız bu "döviz kredilerini" bu ülke nasıl geri ödeyecek?.. Günü kurtarma telaşında ülke büsbütün batağa itiliyor.