Ecevit bu koalisyon hükümetinin ‘tutkal’ı oldu. Koalisyon Ecevit sayesinde ‘sorunsuz - sorumsuz’ sürdü. ‘Tutkal’ olmak dışında Ecevit ne ekonomi, ne siyasal ve de ne sosyal konularda ‘başbakanlık yapamadı’. Geriye dönerek değerlendirme yapınız. Hangi ekonomik karar Ecevit’in kararıdır? Hangi dış politika kararının, hangi sosyal politik kararının altında Ecevit ‘damgası’ vardır? Hürriyet gazetesi köşe yazarı Serdar Turgut, iki yıl önce ‘Türkiye’yi bir teknokrat hükümeti yönetsin. Ülkeye hakim güç odakları bir teknokrat hükümetinin oluşmasını sağlasın’ şeklinde yazılar yazdığında çok kimse ‘ciddi mi yazıyor, şaka mı yapıyor’ diyerek, konunun üzerinde durmamıştı.
Ama o teknokrat hükümeti sessiz sedasız kuruldu. Teknokrat hükümetini ülkeye hakim milli güç odakları değil de dış güç odakları oluşturdu.
ABD hükümeti, IMF ve Dünya Bankası üçlüsü, teknokrat hükümetinin başını Washington’dan Türkiye’ye yolladı. O da, Merkez Bankası başkanını, Hazine müsteşarını atayarak kabinesini kurdu.
Şimdilerde bu üçlü teknokrat hükümeti, IMF tarafından çizilen program çerçevesinde ülkeyi yönetiyor.
Ülkeyi yönetiyor dedi isek, ülkenin ABD hükümetini, IMF’yi ve Dünya Bankası’nı ilgilendiren işlerini yürütüyor.
Üretim imiş, istihdam imiş, hastane imiş, okul imiş, fakirlik imiş bu teknokrat hükümetinin ilgi alanı dışında. Teknokrat hükümeti öncelikle iç borcu ve dış borcu döndürmekten, sorumlu. Bu nedenle sabahtan akşama döviz ile ve faiz ile uğraşıyor. İyi de acaba Ecevit’in Başbakanlık koltuğuna oturduğu koalisyon hükümeti ne yapıyor? Onlar da teknokrat hükümetinin kendilerine verdiği görevleri, kendilerine verilen ‘takvim’ çerçevesinde yerine getiriyor. Meclis’i topluyor. Meclis’ten teknokrat hükümetinin istediği kanunları (bu arada da sağdan soldan Meclis’e yollanan kanunları) çıkarıyor. İşte bunun içindir ki, Ecevit ‘çalışır gibi’ Başbakanlığa gelip gittiği dönemde, ‘çalışamaz duruma düştüğü için’ evde kaldığı dönemde de ‘hiçbir şey değişmedi’.
Ecevit’in ‘çalışır gibi’ yapamayacak duruma düşmesi sonucu döviz fiyatının artmasının, borsanın düşmesinin nedeni, ‘Ekonominin Ecevit’siz perişan duruma düşeceği endişesinden’ kaynaklanmıyor. Korkulan, Ecevit’in ‘tutkal’ olarak çatlamasını ve dağılmasını önlediği koalisyonun parçalanmasıdır. Yeni oluşacak bir hükümetin veya erken seçim sonucu oluşacak hükümetin, teknokrat hükümeti bir yana iterek, gerçekten ‘icra - i hükümet’ eylemeye kalkışmasıdır.
Teknokrat hükümetten ülkeye hakim milli güç odakları memnun. Çünkü teknokrat hükümet üyeleri onları kolluyor. Teknokrat hükümeti oluşturan ABD yönetimi, IMF ve Dünya Bankası da memnun. İstediklerini yapıyor. İç ve dış güç odakları memnun olduğuna göre ‘halk’a ne düşer ki?.. Zaten bütün politikacılar hırsız, beceriksiz, işe yaramaz!.. Ülkenin yönetimi politikacılara bırakılamayacak kadar önemli!.. İyi de... Tokmağın ‘teknokrat hükümeti’nin elinde, davulun koalisyonun sırtında olması çarpıklığına ne demeli?
Hani, ‘hakimiyet kayıtsız şartsız milletin’ idi? Sorumluluğunu sırtlanamayan milletvekillerinin, koalisyon partilerinin ve hükümet üyelerinin hiç mi suçu yok?
‘Çalışır gibi yaparak’ Başbakanlık koltuğunu korumaktan başka bir şey yapmayan Ecevit’in neden olduğu boşluk sonucu, yönetimi fiilen ele geçiren bu teknokrat hükümeti şimdi tehlikede. Ecevit sonrası yeniden yapılanmada Başbakanlık koltuğuna oturacak olan kişi ve koalisyonu oluşturacak partiler ‘icra - i hükümet’ etmeye kalkar ise teknokratlar hükümet etme gücünü kaybedecek. Açık anlatımıyla sular normal kanaldan akmaya başlayacak. Bu illa da neden kötü olsun ki?.. Bu ülkenin siyasi kadroları ülkeyi yönetebilecek bir normal hükümet oluşturamayacak ise ‘yazık bize’... Teknokratları teknokrat olarak değerlendirecek, siyasi sorumluluğuna sahip hükümetler ülkeye daha iyi sahip çıkar...