Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de sosyal yapıda çok önemli değişiklikler oluyor. Göç oranı var, kürt sorunu var. Farklı din ve ırklardan olanların istekleri ve bekleyişleri var.Yıllardır içine kapanan muhafazakar, dine ve eskiye bağlı kesim öne çıkıyor,bu kesime dayalı siyasi hareket iktidarda ve ciddi yapısal değişimler gerçekleştiriyor.
Bitmedi, küresel yapı içinde Türkiye yer ve politika değiştiriyor. Küresel yapıdaki oluşum ve değişimden ayrışan bir Türkiye var. Ekonomi denilen hareketin oyuncuları insanlardır. Ekonomiyi insanların üretim, tüketim ve birikim davranışları oluşturur. Ekonomiye yön veren politikaları insanlar belirler, insanlar uygular. İnsanlar bir topluluğun içinde yaşar. O topluluklar, ülkeler koskocaman bir küresel yapı içinde yer alır. İnsan nasıl içinde bulunduğu ülkenin şartlarından soyutlanamaz ise ülkeler de küresel yapının oluşum ne değişiminden soyutlanamaz.
İşte bunun içindir ki, sosyoloji ve toplumbilim çok önemlidir.
Çünkü sosyal yapıdaki, toplumdaki değişim kişilerin, ülkelerin, dünyanın ekonomisinin oluşumunu ve değişimini de belirlemektedir.
Ne yazık ki Türkiye’nin içindeki ve dışındaki oluşum ve değişimi bize anlatan yok. Geçen hafta sonu Hasan Cemal iyi bir iş yaptı. Bizim yurtdışındaki başarılı bilim kadınımız sosyolog Nilüfer Göle ile konuştu.

Göle’den durum değerlemesi
Nilüfer Göle’ye göre, şimdilerde Avrupa kendi kimliğini, Türkiye ise Kürt açılımını tartışıyor. Avrupa ideallerinden vazgeçen, Türkiye ideallerinin peşine düşen bir ülke görünümünde” diyor.
Nilüfer Göle’ye göre Türkiye’nin küresel yapıdaki pozisyonunda ortaya çıkan değişimler belli aşamalarda gerçekleşti:
* Türkiye’nin Batı ile Doğu arasındaki sabit yerinin oynamaya başlamasının ilk işareti Türkiye’nin Irak Savaşı’na ilişkin ABD’ye vermesi beklenen desteğin, yani tezkerenin az bir farkla Parlamento’dan geçmemesidir. Bu karar neticesinde birçok insan, Türkiye’nin ABD desteği olmaksızın korumasız ve yalnız kalacağından korktular, ekonomik istikrarını kaybedeceğini düşündüler. Çünkü aktör olmak, müttefik olmaktan daha riskli.
* Taşları yerinden oynatan ikinci olay Türkiye’nin Avrupa Topluluğu 3 Ekim 2005’de müzakere sürecini başlatmasıdır.

Çözüm üretmeye mecburuz
Avrupa Topluluğu müzakereleri başlattı ama aynı zamanda Türkiye’ye kapılarını kapattı. Avrupa Topluluğu’ndan uzaklaşmanın Türkiye’yi askeri ya da İslami rejimler arasında açık anlatımı ile yani kışla ile cami arasında seçim götüreceğini umanlar vardı.İkisinin de olmadığı, çoğulculuğun Avrupa’ya endeksli olmadan tartışıldığı, zor da olsa yaşama geçirilmeye çalışıldığını görüldü.
Nilüfer Göle’ye göre bu Türkiye’nin Batılılaşma tarihinde bir dönüşümdür.
* Türkiye “zayıf tarihsellikten”, çıkıp hızlanan tarih yapımının bir parçası oluyor. Bu süreç ister istemez yeni sorunları beraberinde getiriyor. Nilüfer Göle’’ye göre, “dondurulmuş tarihten sıcak tarihsel akışkanlığa geçmek, savrulmalara, eksen kaymalarına yol açabilir.”
Nilüfer Göle’ye göre Türkiye, Avrupacılık - sonrası (post-Batıcılık da diyebiliriz) yeni bir yol arayışına girdi. Önemli olan bu arayışın Avrupa’ya karşı bir yola girmek şeklinde okunmaması. Hazır formüller yok. Türkiye kendi sorunlarının çözümünü kendi bulacak.
Bilim kadını, sosyolog Nilüfer Göle’nin anlatımında değindiği gelişmeler bundan sonraki değişimin yönünü ortaya koyuyor.