Harşit Çayı, Zigana ve Gümüşhane dağlarını yararak Tirebolu’dan Karadeniz’e dökülüyor. Bu çayın iki yanındaki yüksek dağlarla çay arasında kalan dar toprak parçasına sıkışanlar, yeni Gümüşhane’yi oluşturmuş. Yeni Gümüşhane insanı, nereden öğrendi ise damlarını güneşte pırıl pırıl parlayan düz çinko ile kaplamış. Bir acayip yerleşim bölgesi ortaya çıkmış.
Halbuki buradaki yaşam eskilerde, Harşit Çayı’na akan Musalla Deresi’nin iki yamacında denizden 1500 metre yükseklikteki dağda kurulu imiş. Gümüşhane Ticaret Odası Başkanı İsmail Akçay ile Hüseyin Saltuk beni eski Gümüşhane’ye çıkardı. Doğal yapısı, yeşilliği, bozulmamış eski yapıları ve tarihi kalıntıları ile bir cennet.
Burayı terk edenler Allah’tan bir daha geri dönüp tahrip etmemiş. Çirkin yapılarla doldurmamış ki, eski güzelliğini koruyabilmiş. Eski Gümüşhane SİT alanı olarak korumaya alınmalı, yoksa bu güzelliği de kaybederiz.
Eski Gümüşhane’den aşağıya bakınca dere içinde yeni Gümüşhane’nin çirkin yapıları, göz kamaştıran çirkin parlak çinko damları görülüyor. Eski Gümüşhane’de terk edilen konaklar, yıkıntı halindeki kiliseler, kaleler, terk edilmiş gümüş ve kurşun madenleri, yol boyu çeşmeler, sadece yıkık minareleri ayakta duran Selçuklular zamanından kalma tarihi camiler insanı etkiliyor.
Eski Gümüşhane’nin tarihi milattan önceye gidiyor. Urartular, Makedonyalılar buralara hakim olmuş. Flikos burada gümüş madeni bulunduğunu bildirince İskender, Gümüşhane’ye önem vermiş. Selçuklular, Akkoyunlular’dan sonra 1514’te Yavuz Sultan Selim burayı zaptetmiş. Kanuni Sultan Süleyman ise İran seferi sırasında buradan geçmiş. "Canca" yöresini imar ettirmiş. Birçok ev ve Süleymaniye Camii’ni yaptırmış.
Dağın tepesindeki "Canca" Kalesi’nin eteklerinde yetmiş kadar gümüş madeni varmış. Osmanlılar bu madenleri işletmiş. Burada bir darphane kurarak gümüş sikke bastırmış. Doğu illerinin parası buradan gidermiş. Gümüş madenlerinden çıkan gümüşleri işleyen Ermeni ustalar bölgeye gelir getirmiş. Osmanlı - Rus Harbi, eski Gümüşhane’nin boşalmasına, halkın başka yerlere göç etmesine yol açmış. Cumhuriyet döneminde ise gümüş ve kurşun madenleriyle ilgilenen olmamış.
İltan Öğretmek, babalarından dedelerinden dinlediği eski Gümüşhane’yi anlatıyor. Yeşil bahçeler içinde cumbalı konaklar varmış. Her konakta piyano bulunur, cümbüş - ut çalınırmış.
Oltan Sungurlu da dededen ve babadan dinlediği eski Gümüşhane’yi anlatıyor. Eski Gümüşhane’nin nüfusu üçte bir Türk, üçte bir Rum, üçte bir Ermeni imiş. Trabzon - Erzurum ipek yolu üzerinde Gümüşhane önemli bir transit merkeziymiş. Trabzon’da konağı olan Rum tüccarın Gümüşhane’de de bir konağı bulunurmuş. Eski Gümüşhane’nin üzerinde "Krom" diye anılan şimdilerde sadece yayla olan bölgede eskiden zengin konakları varmış.
Oltan Sungurlu diyor ki "Rahmetli babam ‘Krom’da bir Rum konağında gümüş çatal bıçaklarla porselen ve kristal tabak ve bardaklarla donanmış bir masada müzik eşliğinde yediği yemeği anlata anlata bitiremezdi." Şimdi "Krom" Yaylası’nda o konakların temel taşlarından başka bir şey kalmamış.
Eski Gümüşhane’de yaşayan gayrimüslimler Rusya’ya gider, orada çalışıp para biriktirir, o para ile döndüklerinde ev alır, iş yaparmış. Cumhuriyet’ten sonra "mübadele" döneminde Atina’ya göç eden Rumların çocukları Gümüşhane’ye gelip giderken, Kıbrıs olaylarından sonra gelmez olmuş.
Gümüşhane’nin eski aileleri Zarbunlar, Kadirbeyoğulları ilgilerini sürdürüyor. Belediye başkanlığı da yapan Süleyman Sungurlu’nun oğlu Oltan Sungurlu politikacı olarak yeni Gümüşhane’ye çok sayıda eser kazandırmış.
Yarın: Çamburnu Tershanesi