Rahmi Bey’in yılbaşında geliri 100 lira, yılbaşında bir çift ayakkabının satış fiyatı 100 lira idi. Üç ayda tüketici fiyatları yüzde 8.2 oranında arttı. Ayakkabının fiyatı nisan ayı başında 108.2 lira oldu. Ama, üç ayda Rahmi Bey’in geliri de yüzde 20 arttı. Geliri 120 lira oldu. Bu durumda Rahmi Bey için "enflasyon" vardır. Ama, "pahalılık" yoktur. Çünkü Rahmi Bey’in geliri, enflasyondan (tüketici fiyatlarındaki artıştan) daha fazla artmıştır.
Gelelim Ayşe Hanım Teyzemin durumuna. Yılbaşında Ayşe Hanım Teyzemin geliri 100 lira, bir çift ayakkabının fiyatı 100 lira idi. Üç ayda tüketici fiyatları yüzde 8.2 oranında arttı. Bir çift ayakkabının fiyatı nisan ayı başında 108.2 lira oldu. Ama, Ayşe Hanım Teyzemin geliri yılbaşından bu yana, artmadı. Geliri gene 100 lira, buna karşı bir çift ayakkabı 108.2 lira. Bu durumda, Ayşe Hanım Teyzem için hem "enflasyon" vardır, hem de "pahalılık" vardır.
Ayşe Hanım Teyzem hem enflasyonun hem pahalılığın tokadını yemiştir. Bu tokat o kadar ağırdır ki, Ayşe Hanım Teyzem geliriyle istese de artık bir çift ayakkabı satın alamaz.
Ayşe Hanım Teyzemin, Ali Rıza Bey Amcamın gelirlerinin enflasyon oranında artmaması ve pahalılık nedeniyle alım güçlerinin düşmesi, bir yanda onların fakirleşmesine, öte yandan da piyasadaki iç talebin daralmasına, iç talep daralınca da üretimin ve yatırımların durmasına yol açıyor. Geliniz görünüz ki, yatırım ve üretim artmadan, Ayşe Hanım Teyzemin, Ali Rıza Bey Amcamın gelirinin artması ise imkansız.
Çünkü, gelirin ve refahın kaynağı üretim. Üretim artacak ki, insanların geliri artsın, insanlar daha fazla tüketsin. Daha fazla tüketsin ki, üretim yapılsın ve böylece çark iyi yöne doğru dönsün. Halbuki, Türkiye’de "üretim - gelir - tüketim - yatırım - istihdam - üretim - daha fazla gelir - daha fazla tüketim" çarkı tersine işliyor. Üretimimiz düşüyor. Gelirimiz düşüyor. Tüketimimiz düşüyor.
Sayın okuyucularıma bu çarkın ters işleyişini rakamlarla göstermek için bu yazının altında bir tablo veriyorum. Bu tabloda 1987 yılı sabit fiyatlarıyla (enflasyondan arındırılmış rakamlarla) üretim, (gayri safi yurt içi hasıla - milli gelir) kişi başı gelir ve ülkedeki toplam tüketim rakamlarının değişimi sergileniyor.
1987 yılı sabit fiyatlarıyla, 1998 yılında üretimimiz 116 trilyon lira. Beş yıl boyunca iniyor, çıkıyor. 2002 yılına geliyoruz, üretimimiz 118 trilyon lira. Son beş yılda üretimde, doğru dürüst bir artış yok. Üretim artmıyor ama, nüfus artıyor. Kişi başı gelir 1998 yılında 1 milyon 880 bin lira iken, 2002 yılında 1 milyon 680 bin liraya düşüyor. Ülkedeki toplam özel tüketim harcamaları (açık anlatımıyla, halkımızın yediğine, içtiğine ödediği para), 1998 yılında 77 trilyon lira, 2002 yılında 74 trilyon lira.
Sayın okuyucularım, görüyorsunuz son beş yıldır insanlarımızın geliri giderek azalmış. Görüyorsunuz Türk halkı artan nüfusuna rağmen beş yıl önceden daha az tüketiyor. Bir noktaya daha dikkat etmek gerekir. Enflasyon, dar ve sabit gelirlileri pahalılık yoluyla fakirleştirmekle kalmıyor, gelir dağılımını da bozuyor. Fakir daha fakir, zengin daha zengin oluyor. Gelir dağılımındaki çarpıklık sonucu bazı kimseler bir çift ayakkabı alamazken, bazı kimseler paralarını nereye koyacaklarını bilemiyor.
GSYİH (milli gelir) (trilyon TL) | Kişi başı gelir (bin TL) | Toplam özel tüketim harcaması (trilyon TL) | |
2002 | 118.4 | 1.680 | 77.8 |
2001 | 110.3 | 1.570 | 73.5 |
2000 | 118.9 | 1.766 | 80.9 |
1999 | 110.6 | 1.741 | 75.6 |
1998 | 116.2 | 1.880 | 77.6 |
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025