Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İstikrar programının kamu bacağının başarısı kamu hesaplarında ve bütçede "saydamlık" ile "mali disiplin"e bağlıdır. Askeri harcamaların tamamı kamu hesaplarında görülmez ise, kamu bankalarının açıkları bütçeye girmez ise, kamu tarafında kimlere ne kadar transfer yapıldığı bilinmez ise, batırılan bankaları kurtarmak için kimlerin cebine ne kadar para konulduğu sır olarak saklanır ise, kamu dengesi tutturulamaz. Kamu dengesi tutturulamayınca da enflasyon önlenemez.
Bunları ben söylemiyorum. Geçen hafta sonu Sabancı Üniversitesi'ne konferans vermek için gelen, Güney Amerika'da, Brezilya'da, Arjantin'de istikrar programlarını hazırlayıp uygulayan "enflasyon savaşçıları" söylüyor.
Türkiye'de yanlış bir inanış yayılmaya başladı:
"İstikrar programı için IMF ile anlaştık. Merkez Bankası ne kadar döviz gelir ise o kadar Türk lirası basıp piyasaya salacak. Döviz fiyatını kazığa bağlayacak. İlan edilen fiyatın üzerine çıkarmayacak. Hükümet de yatırımları durduracak. Memura, işçiye yüzde 20'den fazla zam yapmayacak...
Bunlardan başka yapacak şey kalmadı. Göreceksiniz enflasyon kendiliğinden "tıpış tıpış" düşecek!.."
Bu hava "gevşemeye" yol açtı. Enflasyon savaşçıları uyarıyor: Gevşemeyin, düşersiniz! Çözmeniz gereken çok sorununuz var. Ve başlıyorlar sıralamaya:
(1) İstikrar programı sadece "kamunun" (devletin) bir şeyler yapması ile başarıya ulaşamaz. Devletin yapacağı işler yanında özel sektörün, halkın da yapacağı şeyler vardır. Özel sektöre ve halka başarıya ulaşmak için neler yapacağı, görev ve sorumlulukları iyi anlatılmalıdır. Bu yapılmadan özel sektörün ve halkın katkısı sağlanamaz.
(2) İstikrar programının ana hedefi ekonominin dış rekabet karşısında güçlendirilmesidir. Ekonominin dış rekabet karşısında güçlendirilmesi demek verimlilik artırmak demektir. Verimlilik tarımda, sanayide mevcut yapının değiştirilmesi ile artar. Üretim artışı ile verimlilik artışı aynı şey değildir. Verimlilik artırılamaz ise kalite ve fiyat avantajını kaybeden ürünleri satılamaz. Üretim artışı durur.
(3) Özelleştirme demek kamu mallarını satıp, parasını bütçe açığına yamamak demek değildir. Özelleştirmede temel amaç, kötü işletilen, verimli olmayan kamu elindeki işletmeleri verimli hale getirmek demektir. Özelleştirme adı ile hisse senetleri satılan işletmelerde yönetim gücü kamuda (devlet elinde) kalır ise, özelleştirmenin üretime, kalkınmaya katkısı olmaz.
(4) İstikrar programı uygulamasında frene basarken, arabayı devirmemeye dikkat etmek gerekir. Ücretlerin büyük ölçüde kısılması, talebin büyük ölçüde düşmesi, yatırımların durması ile vergi geliri de düşer. Vergi gelirinin düşmesi, kapatılmasına çalışılan kamu finansman açığının daha da büyümesine yol açar.
(5) İstikrar programı uygulamasının ilk aylarında faizde hızlı bir gerileme görülür. Reel faizin birden düşmesi yurt dışından içeriye fon akımının önce yavaşlamasına sonra kesilmesine neden olur. Bu durum ortaya çıkınca faiz tekrar yükseltilir. Büyük inişten sonra büyük çıkışa yol açmamak için faizde orta yoldan ayrılmamak gerekir.
(6) Döviz fiyatı yüzde 10 artırılırken, enflasyon yüzde 20 artar ise milli para değerlenmeye başlar. Enflasyon yüzde 30 artarsa tehlike çanları çalar. Döviz fiyatı ile enflasyon arasındaki uçurum büyüdükçe insanlar "devalüasyon beklentisine girer." Milli paradan dövize ve yurt içinden dışarıya para akımı başlar.
Sayın okuyucularım, bütün bunlar çaresi bulunamayacak dertler değildir. Başkaları da bu sorunlarla karşılaşmış. Çözmüş. Bizi uyarıyorlar. "Siz de bu sorunlarla karşılaşabilirsiniz, dikkatli olun" diyorlar.
Ben de bunları buraya yazıyorum ki, "Merkez Bankası iyi çalışıyor... Enflasyon aşağıya iniyor... IMF aferin çekiyor... Mesele kalmadı... İşimize bakalım..." tuzağına düşmeyelim... Bu sorunların farkına varamaz, çözmek için gereğini yapamaz isek, ödediğimiz faturalar boşuna gider.


Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr