Dün sabah telefonum çalmaya başladı... Sonra durmadı... Çaldı, çaldı, çaldı... Arayanlar dostlarım veya sayın okuyucularım... Arayanlar aynı şeyi soruyor: "Biz şimdi ne yapalım?"
Eşini yakın zamanda kaybeden hanımefendi soruyor. "- Ziraat'te 20 milyar Türk liram, Akbank'ta 20 bin dolarım var. Ne yapayım? Türk lirasını da dolara çevirip paraları bankalardan mı çekeyim?" Kendisine telaşlanacak, endişelenecek bir durum olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Tabii olarak kuşkusunu sürdürüyor: "- Aman evladım... Bunlar benim hastalık - ölüm param... Güme gitmesin..."
Sayın okuyucum soruyor: "- Evimi sattım, parasını repoya koydum. Onun parası ile kira ödüyor, geçiniyorum... Acaba pazartesi repodaki paramı kurtarabilir miyim? Banka ödemez ise ne yapayım?" Kendisine "- Üzülmeyin... Telaşa kapılmayın... Paranıza bir şey olmaz" diyorum ama, inandıramıyorum.
Bir başka telefon. "- Bütün paramı dolara çevirip, bankada döviz hesabına yatırmıştım. Benim kimseye güvenim kalmadı. Pazartesi bankadan çekebilirsem hepsini çekeceğim... Acaba yurtdışında nasıl hesap açtırabilirim?" Sayın okuyucuma, yurtdışında hesap açtırmanın güçlüğünü anlatıyorum. Ama o ısrarlı... "- Benim kimseye güvenim kalmadı... Ben paramı kimseye yedirtmem" diyor.
Bir başka okuyucum "- Türk lirası mevduatımı bankadan çekeceğim. Tamamı ile döviz alacağım. O dövizi ne yapayım? Evde mi saklayayım. Türkiye'de şubesi bulunan yabancı bankalardan birine mi yatırayım? Yabancı bankalardaki dövizime de bir gün el koyabilirler mi? Yoksa yabancı bankalardan korkarlar mı?" diye soruyor. Ben, "Telaşa lüzum yok... Biraz bekleyin... Ortalık yatışsın... Sonra karar verin..." diyorum ama, görülüyor ki, halkın huzuru kaçmış.
Sayın okuyucularım. Tekrarda yarar var. Tasarruf gelirin tüketilmeyen kısmıdır. Tasarruf ertelenmiş tüketimdir. Türkiye gibi geliri düşük ülkelerde insanların gelirlerinin tamamını tüketmeleri beklenir. Çünkü gelirleri insanca yaşam şartını sağlamalarına bile yetmez. Ama geliniz görünüz ki, Türkiye gibi gelirleri düşük ülkelerde insanlar "yarın ne olacak?" endişesi ile paralarını rahat rahat tüketemez. "- Ya işsiz kalırsam? Ya hasta olursam? Ya ölürsem. Çocukları sokakta bırakırsam?" diyerek tüketimlerini erteler. Çünkü Türkiye gibi ülkelerde devlet "işsizine, hastasına, yetimine ve duluna" sahip çıkmaz.
İşte bu nedenle Türkiye gibi düşük gelirli halkın çoğunlukta olduğu bir ülkede, geliri ne kadar düşük olursa olsun insanların "üç beş kuruş" tasarrufu vardır. Buna "ölüm - kalım parası" denilir.
İnsanlar bu ölüm - kalım paralarını eskiden sandıkta saklardı. Şimdi bankalarda saklıyor. Bankalar bu ölüm - kalım paralarını toplayıp bir araya getiriyor. Bankaların kaynakları bu paralardan oluşuyor. Hazine bankalara "- Benim paraya ihtiyacım var. Halkın mevduat olarak biriktirdiği paraları bana ver. Karşılığında Hazine bonosu, tahvil satayım. Ona da faiz vereyim. Sen de o parayı halka mevduat faizi olarak dağıtırsın" diyor. İşte çark böyle işliyor.
Sayın Ecevit'in "cezalandırmaya çalıştığı" rantiye sistemi işte bu... Hazine bonosu ve tahvile yatan paranın kaynağı bu... Para vatandaş Nuri Efendi'nin, emekli Ali Bey'in, dul Ayşe Hanım'ın, işçi Rüstem'in bankaya mevduat olarak yatırdığı para...
Ve yahut yurtdışından, Hazine'nin ödediği yüksek faizin cazibesine kapılıp gelen para...
Şimdi bu paralar sahipleri için çok değerli paralar. Sahipleri huzursuz olur ise paralarını "sistemin içinden çekip alırlar"...
Başka yerlerde saklarlar... Halkın tasarrufları, yabancıların paraları sistemin içinden çekilir ise, sistem çöker. Sistemden çekilen Türk liralarının dolara, marka dönmesi, sistemi yer ile bir eder...
Devlet, ekonomiye hiçbir şey sağlayamıyor ise, "istikrar" sağlamak zorundadır. Devlet "ayıp etti"... Enflasyon tam aşağıya inerken, faizler tam inişe geçmişken, halkı "huzursuz" etti. Sayın okuyucularım... Dikkat buyurunuz... Huzursuzluğun kaynağı "vergi kanunu" değil. Halk zaten deprem vergisinin bekleyişinde idi. İnsanlar zaten ek bir vergi vermeyi bekliyordu. Yanlış yapılan, huzuru kaçıran, verginin yanlış yerlere bindirilmesi. Geriye dönük vergi uygulaması. "Vergi" ile "haraç"ın birbirine karıştırılması.
Kapitalist sistemin esası güvendir. Hem kapitalizmi benimseyeceksiniz, hem sermaye ile içli dışlı olacaksınız, hem içeriden ve dışarıdan borçlanmadan yaşayamaz duruma düşeceksiniz. Sonra da güven bunalımı yaratacaksınız. İşte bu olmaz. Olamaz...
Dış yatırımcılar, bankalar bunu da atlatır... Olan halka oldu. Halk huzursuz... Enflasyon düşmeyecek... Hoş geldin hüzün!..
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr