Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Resmi verilere göre, nüfusumuzun yüzde 15’i açlık sınırının altındadır. Hükümetimiz, insan haklarına ve Anayasa’ya aykırı olan bu acı tabloya kayıtsız kalmayacaktır. Hükümetin uygulayacağı sosyal politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir."
Hükümet programında, bu üç cümle yer alıyor. Böylece açlık sınırındaki nüfusun sorunları ilk defa hükümet programına girmiş oluyor. Bütün dünyada, açlık ve fakirlik sınırındaki nüfusun sorunları günümüzün en çok tartışılan sorunları. Ne yazık ki, biz Türkiye’de bırakınız açlık ve fakirlik sınırındaki insanlarımıza nasıl yardım yapabileceğimizi düşünmeyi, bu insanların sayısını bile bilmiyoruz.
Bu konuda yapılmış çok az sayıda araştırma var. Bu araştırmaların dayanakları da, daha önceki yıllara ait gelir dağılımı araştırmalarına dayandığından gerçek bilgileri elde etmek çok zor.
AKP hükümetinin programında, açlık sınırındaki insanların sorununun çözümüne öncelik verileceğinden söz ediliyor ama, bu sorunların nasıl çözüleceği konusunda hiçbir bilgi yok.
Daha doğrusu, Türkiye’de açlık ve fakirlik sorunu ile az sayıda araştırma olmasına rağmen, sorunun çözümü için tek bir araştırma var. O araştırma da çok güzel bir araştırma. Maalesef bu araştırmadan kimsenin haberi yok.
Murat Karayalçın’ın başkanı bulunduğu SHP "Sosyal Demokrat Halk Partisi", "Yoksulluğu Yenmek İçin Acil Plan 2003 - 2005" isimli bir çalışma yapmış. 80 sayfalık bu çalışma, Türkiye’de açlık ve fakirlik sınırı altındaki nüfusu, çizginin üzerine çekmek için gerçekçi tedbirleri içeriyor.

Temel gereksinimler karşılanmıyor
Genel olarak yoksulluk insanların temel gereksinimlerini karşılayamama durumu olarak tanımlanmaktadır. (1) Dar anlamda yoksulluk; açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken, (2) Geniş anlamda yoksulluk; gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade eder.
Göreli tanımda, harcamasına göre geliri belli bir düzeyin altında olan yani, fiziksel varlıklarını sürdürebilmek için almaları gereken temel gıda ve hizmetlerden yoksun olan hane halkları kapsanır. Mutlak yoksullukta ise, toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve harcamaya sahip olan hane halkları kapsama alınır.
Mutlak yoksulluk, insanın salt yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan günde 2450 kaloriyi ve gerekli diğer besin bileşenlerini sağlayamaması olarak tanımlanırken; göreli yoksulluk, toplumdaki belli birey ve kesimlerin yaşam ve geçim standartlarının ötekilerine göre daha düşük olduğunu gösteren bir kavramdır. Dünya Bankası’nın 1993 yılı satın alma gücü pariteleri tahminleri esas alınarak küresel boyutta mutlak yoksulluk, günde 1 ve 2 dolarlık gelir düzeyi altındaki yaşam koşulları olarak 2 kümede belirlenmiştir.
Bugün dünya nüfusunun % 20’sini oluşturan yaklaşık 1.2 milyar insan günde 1 dolarlık mutlak yoksulluk sınırının altındadır. Bütün dünyada gelir dağılımı eşitsizliği büyümektedir.

1 dolarlık geçim sınırının altı
DPT tarafından 1997’de yaptırılan bir çalışmada Türkiye’de nüfusun % 13’i minimum beslenme standardının, % 24.4’ü de minimum tüketim kalıbının altında yaşamaktadır. Dünya Bankası 2000 yılı raporuna göre, Türkiye nüfusunun % 2.5’i günde 1 dolarlık geçim sınırının altında yaşamaktadır. Günde 2 dolarlık sınırın altında yaşayanların toplam nüfusa oranı ise % 18 olarak verilmiştir. 2003 - 2005 yıllarını kapsayan 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na göre ise toplam nüfus içinde mutlak yoksulların oranı % 11.8’dir. DİE uzmanı Güzin Erdoğan’ın yoksulluk araştırmasına göre, Türkiye’de hane halklarının % 11’i oldukça yoksul, bunu izleyen % 20 alt düzey yoksul, % 12 ise üst düzey yoksul sınıfındadır. Hane halklarının toplam olarak % 43’ünün yoksul olduğu ülkemizde, bu yoksul hane halklarına ek olarak % 12 hane halkı da yeterince beslenemeyenler grubuna girmektedir. Türkiye’de ise yoksullarla birlikte, toplam % 55 hane halkı yeterince beslenememektedir.
Fert bazında rakamlar, hane halkı rakamları ile karşılaştırıldığında hane halkı büyüklüklerinin fazla olduğu haneler yoksul grubuna girdikleri için, fert bazında daha fazla yoksul elde edilmiştir. Fertlerin % 15’i oldukça yoksul, % 23’ü alt düzey yoksul, % 9’u ise üst düzey yoksuldur. Türkiye çapında ise, toplam fertlerin % 62’si yeterince beslenemeyenler sınıfına girmektedir.
Türkiye’de gelir dağılımı olağanüstü boyutlarda eşitsizdir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün, İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre Türkiye, 174 ülke arasında 1995 yılında 69. sırada iken 1999 yılında 86. sıraya gerilemiştir. Türkiye’de yoksullukla ilgili çalışmaların tümü 2001 ekonomik krizi öncesine aittir. Kriz sonrası döneme ilişkin veri olmamakla birlikte, yoksulluğun ve işsizliğin daha da arttığı açık ve kesindir.

DİE uzmanlarından Güzin Erdoğan, "Türkiye’de bölge ayrımında yoksulluk sınırı" üzerine bir çalışma başlığını taşıyan araştırmasında, açlık ve fakirlik tanımlarına göre, Türkiye nüfusunun ve ailelerin dağılımını belirledi. Sadece onunla yetinmedi, bölgeler itibariyle, açlığın ve fakirliğin nasıl dağıldığını ortaya koydu.
Bu konuda, TÜSİAD için Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’in koordinatörlüğünde gerçekleştirilen "Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk" araştırması da önemli bir kaynak.





Türkiye’de açlık sınırı ile ilgili en ciddi ve devamlı çalışmayı, Türk - İş’te uzman Enis Bağdadioğlu yürütüyor. 1987 Aralık ayından bu yana her ay, kişi başı asgari kalori gereksinimine dayalı olarak 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması zorunlu gıda harcamaları, aylık olarak belirleniyor.
İlginç olan şu ki, net asgari ücret 4 kişilik bir ailenin açlık sınırında beslenmesine bile yeterli olamıyor. Asgari ücret nedeniyle 4 kişilik bir aile açlık sınırının yüzde 50 altında kalıyor.
Türk - İş araştırmasının bir başka ilginç yanı da şu: Tüketici fiyatları endeksi, genelde farklı gelir gruplarının yaygın tüketim harcamaları dikkate alınarak hesaplanıyor. Halbuki alt gelir grupları için önemli olan gıda sepetindeki fiyat değişimi. Türk - İş tarafından yürütülen gıda harcaması araştırması, harcama kalemlerindeki ortalama aylık ve yıllık artış oranlarına göre alt gelir gruplarının enflasyondan daha fazla etkilendiklerini, örneğin şimdilerde yüzde 35’ler dolayında bir enflasyondan söz edilirken, kasım ayı itibariyle gıda harcamalarında 12 aylık ortalama artışın yüzde 51.8 oranına ulaştığını gösteriyor.

Bizim halkımızın % 15’i açlık sınırının altında ama bizde açlıktan ölen insanların olduğunu söylemek çok zor. Dünyada açlık sınırındaki insanlardan söz edilirken, Afrika’da, Güney Amerika’da, Hindistan ve Pakistan’da sokaklarda, tarlalarda açlıktan ölen, ekmek ve su bulamadıkları için bir deri bir kemik kalmış insanlardan söz ediliyor, onların görüntüleri veriliyor. Bizde açlık sınırının altında kalan, yetersiz beslendiği için, ilaç bulamadığı için, doğru dürüst giyinme ve barınma imkanına sahip olamadığı için ıstırap çeken, ölen insanlar tabii ki var.
Ama genelde bizim açlık sınırı altındaki insanlarımız, Türkiye’nin sosyal ve aile yapısı nedeniyle karşılıklı yardımlaşma alışkanlığına dayalı olarak güç şartlarda da olsa açlıktan ölmüyorlar.

SHP’nin "Yoksulluğu Yenmek İçin Acil Plan 2003 - 2005" başlıklı çalışmasında, Türkiye’de 15 milyon insanın günde 1 dolar ile 2 dolar arasında bir gelirle tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştıkları belirtilmektedir.
SHP’nin yoksulluğu yenmek için hazırladığı üç yıllık acil planda dönem sonunda, yoksulluk sınırı altındaki 15 milyon insanın 2 dolarlık sınırın üstüne çıkarılması, tüm yurttaşların 2450 kalorinin üzerinde bir beslenme olanağına kavuşturulması hedef alınmıştır.
Bu çerçevede, yılda yaklaşık 1.5 milyon insana, sigortalı geçici istihdam olanağının yaratılması ve bu yolla, 1.5 milyon insana net 1.000 dolar / kişi düzeyinde parasal imkan sağlanması düşünülmektedir.
Ayrıca, artırılacak vergi gelirlerinden, bu alana kaydırılacak kaynaklarla, toplam bütçe harcamalarının yüzde 7.5’una kadar ulaşacak bölümünün, yoksulluğu önlemek amacıyla harcanacağı belirtilmektedir.