Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)'nın açıklaması sevinç yarattı. OECD, Türkiye'nin Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ın ardından dünyanın en ucuz üçüncü ülkesi olduğunu ilan etti.
Evet Türkiye ucuzdur ama, hamam takunyasında ucuzdur. Peynirde pahalıdır. Ekmekte pahalıdır. OECD'nin bahsettiği ucuzluk hamam takunyası ucuzluğudur.
Türkiye'de hamam takunyası dışındaki mallarda da ucuzluk olsa, Türkiye "şakır da şukur" dışarıya mal satar. Türkiye'nin malları dışarıda kapışılır. Türkiye ile hiçbir ülke rekabet edemez.
Unutuluyor. Daha geçen hafta 47 ülkenin rekabet gücü sıralaması açıklandı. Türkiye 47 ülke arasında rekabet gücünde 42'nci sırada. Sondan 6'ncı.
Nasıl oluyor bu? Rekabette sondan 6'ncı olan Türkiye ucuzlukta baştan 3'üncü oluyor? Türkiye'de böyle bir ucuzluk var da dünyanın haberi mi yok?
Türkiye'de ne ucuz? Konuya girmeden, geçen hafta TRT 1'de yayımlanan nefis bir Çine röportajında izlediklerimi aktarayım. Yapımcı çok güzel bir şekilde Urla'yı tanıttı. Sıra geldi ekonomik duruma. Belediye başkanı, Urla'nın "ekonomik gücü"nü anlatıyor: "Bizim burada ekonomi kalaycılığa, yorgancılığa ve hasırcılığa dayanır. Kalaycılık öldü. Şimdi yorgan ve hasır ihraç etme imkanlarını araştırıyoruz". Bu açıklamadan sonra kamera hasır yapan hanımları ekrana getiriyor. Hanımlar gün boyu çalışıp hasır yaygı örüyor. Yapımcı soruyor: "- Teyze... Bu ne işe yarar? Kaça satılır?" Hanım cevaplıyor: "Kızım buralarda bunu ölüleri gömerken mezarın altına sererler... Ben günde bir tane dokuyorum. Tanesini 2 milyon liraya satıyorum." Sonra kamera yorgan işleyenleri ekrana getiriyor...
Sayın okuyucularım, insanın kendi dünyasında mutlu olması doğal ama, kendi dünyamız dışında bir dünyada olan biteni de bilmemiz gerekir. Aksi halde biz bu fakirlik çemberini kıramayız.
Bu işin esası şudur: Her ülkenin (İngilizce anlatımıyla "tradeble" ve "non - tradeble") Türkçe anlatımıyla "ticarete konu olabilecek" ve "ticarete konu olamayacak" malı vardır.
Bütün dünyada "para eden" bir değer çizgisine oturan mallar ticarete konu olan mallardır. Örneğin buğdayın, şekerin, fındığın, etin, sütün, kağıdın, demirin, kerestenin, ayakkabının bir dünya fiyatı vardır. Bu mallar ucuz ise hemen kapışılır. Bu malları ucuz üreten ülkeler kolaylıkla satıp zengin olur.
Bir de ne kadar ucuz olursa olsun, para etmeyen mallar ve hizmetler vardır. Ucuz takunya, çarık yapsanız kimse almaz. Ucuz kap kacak kalaylasanız, ucuz yorgan dikseniz, ucuz tıraş etseniz, ucuz ayakkabı boyasanız hiçbir işe yaramaz. Bunların fiyatı yerel piyasa şartlarındaki arz ve talebe göre oluşur.
Fakir ülkelerde, (fakirlik kişi başı milli gelirin düşüklüğüdür, Yunanistan'da, Kıbrıs Rum kesiminde kişi başı gelir 12 - 15 bin dolar iken, Türkiye'de kişi başı gelir 3 bin dolar olduğundan Türkiye fakir bir ülkedir.) Evet fakir ülkelerde ticarete konu olan mallar pahalıdır. Bu yüzden ülkeler ihracat yapamaz. Ama bu ülkelerde yerli halkın yararlandığı mal ve hizmetlerin fiyatı düşüktür. Çünkü bu mal ve hizmetler ülke dışında satılamaz, para etmez. Ülke içinde ise halk fakir olduğundan bunlara yüksek fiyat ödeyemez.
İşte Türkiye'nin ucuzlukta OECD ülkeleri arasında üçüncü sıraya oturup şampiyon olma "palavrasının gerçek yüzü budur".
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr