Kamuoyu her gün "bir şey olacak" bekleyişine itildi. Piyasa "her gün" krize giriyor! Her gün "çıkış yolu aranıyor!" Ankara'nın davranışı da bu "bekleyiş" ile bu "arayış" yangınını körüklüyor. İki günde bir ek niyet mektubu, üç günde bir IMF ile yeni bir pazarlık, dört günde bir döviz ile borçlanma denemesi, beş günde bir politikacı kavgası, istikrar arayışı"nı "macera"ya dönüştürdü.
Beğeniriz, beğenmeyiz, eksik buluruz, tam buluruz ortada bir "istikrar programı" var. Bu memlekette bu program uygulanıyor.
Şu anda geriye dönüş mümkün değil. Geriye dönülür ise her şey daha rezil olacak.
Önemli olan program uygulanırken, yanlış politikalarla mevcut üretim yapısının ve sosyal yapının iyi yanlarının da zarara uğramamasıdır. Yapısal düzenleme arayışında, yapının düzgün olan yanlarının da kırılıp dökülmemesidir.
Bu programın bir günde, bir haftada, bir ayda, üç ayda sonuç vermesi imkansız. "Öldük bittik" feryatları henüz gerçekçi değil. Program henüz öldüreceklerini öldürmedi. Feryatlar pozisyonlarını (kazanılmış durumlarını / ellerindeki kaleleri) kaybetme tehlikesi görenlerin feryadıdır. Program uygulanır ise yakında gerçek yapısal değişim başlayacak. Gerçek sancılar o zaman ortaya çıkacak. Gerçek feryatlar o zaman duyulacak.
Günümüzde değişimin ve değişimin ekonomik ve sosyal etkilerinin göstergeleri bilinmiyor. Kapanan işyerleri, gerileyen üretim, azalan istihdam, bozulan gelir dağılımı ile ilgili gösterge yok. Tek gösterge "dolar kurundaki günlük ve hatta saatlik değişim." Kamuoyu istikrar programını döviz kurundaki değişime göre değerlendirir oldu. Halbuki döviz kuru yapısal değişimin göstergesi değil.
Bütün bunların halka anlatılması zorunlu. Bunları anlatacak olan Ankara'dır. Ama Ankara'dakiler programını geleceğini ve halkın durumunu düşünecek durumda değil. Onlar her şeye rağmen sadece koltuklarını düşünüyor. Sahipsiz kalan ülke ve halk da "her gün bir şey olacak" havasından kurtulamıyor.