Geçen hafta Türkiye'nin en önemli sorunu "İranlı ajan operasyonu" idi.
İranlı ajan operasyonu yüzünden "Paraşüt Operasyonu" ikinci plana düştü. Çuval çuval hayali ihracat belgelerinin incelenmesi ertelendi. Eğer Paraşüt Operasyonu çıkmasa idi, "Umut Operasyonu" sonuçlandırılacaktı, Abdi İpekçi'nin, Mehmet Ali Kışlalı'nın, Uğur Mumcu'nun, Bahriye Üçok'un katilleri bulunacaktı.
Ne yazık ki operasyonlar birbiri üzerine geliyor... Zincirleme gidiyor. Bir operasyon öbürünü izliyor. Kamuoyu neyin ne olduğunu şaşırıyor.
İlksan operasyonu ne zamandı, hatırlamaya imkan yok. Ama Susurluk operasyonunu kimse unutamaz. Kumarhane operasyonu da Susurluk operasyonu ile birlikte yürütülüyordu. Aczimendi operasyonu, Susurluk'tan önce mi idi?.. Belki... Fadime Şahin operasyonu da epey ilgi görmüştü.
Metin Göktepe operasyonu ile Özdemir Sabancı operasyonu aynı tarihlere rastlar. Müslim Gündüz ve Ali Kalkancı operasyonları bayağı renkli operasyonlardı.
Bir oradan bir buradan derken, araya Çakıcı operasyonu, Yüksekova çetesi operasyonu, Karagümrük operasyonu girdi.
Adnan Hoca operasyonu da epey gürültü kopardı. Unutuyorduk bir de Süleyman Mercümek operasyonu vardı.
Telekulak operasyonu, Eyüp Aşık operasyonu Ankara'yı epey karıştırmıştı.
Ama Mustafa Kalemli'nin TBMM salonunu kırmızı koltukla döşeme operasyonu hepsini bastırdı.
Bu arada siyasi operasyonlar yürütüldü. Çiller'in ABD mal varlığı operasyonu, Suna Abla'nın Kuşadası çiftliği operasyonu, Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de yediği yumruk operasyonu, TOFAŞ'taki kamu hisselerinin satışı operasyonu, SEKA arsasının Ford'a hediye edilmesi operasyonu...
Derken banka operasyonları başladı. Türkbank'ın satışı operasyonu, Korkmaz Yiğit operasyonu, Cavit Çağlar operasyonu...
Gene unutuyorduk... Ülke çapında bir operasyon da Hizbullah operasyonu idi.
Sayın okuyucularım, bir hastayı düşününüz... Hasta... Derdi var... Odasına giren her doktor, dertlerinden birini keşfediyor... Ertesi gün çekiyor ameliyat odasına, başlıyor operasyona... O operasyon tamamlanmadan, bir başka hekim hastanın bir başka derdini keşfediyor. Hadiiii... O da başlıyor kesip biçmeye... Bir yeri keserken bakıyor... Bir başka dert daha var... Orayı da kesiyor... Hasta yatakta... Önüne gelen kesip biçiyor. Operasyonu tamamlamadan bırakıp gidiyor veya bir başka operasyona başlıyor.
İşte memleketimizin "manzara - i umumiyesi" de budur...
"Operasyon çok... Netice yok."
Sayın okuyucularım bu durum halk için kötü, polis için kötü, adliye için kötü, suçlananlar için kötü...
Halk diyor ki: "- Ohooo... Bu memlekette her şey bozuk... En büyük suçlu yakalansa da ceza görmüyor. Hiçbir şeyden netice çıkmıyor."
Polis diyor ki: "- Ohooo.... Bu memlekette suçluyu yakalamak boşuna. Yakala, yakala... Mahkeme serbest bırakıyor."
Hakim diyor ki: "- Delil olmadan kimi nasıl mahkum edeceğiz?.. Operasyon çok ama delil yok."
Ama neticede görülüyor ki: "- Bazı kimseler gerçek suçlu iken delil olmadığından hiç ceza görmüyor. Yaptıkları yanlarına kalıyor. Bazı kimseler de masum oldukları halde suçlu damgası yiyor. Sonunda masum oldukları anlaşılsa da isimleri karalanıyor."
Çözüm, hazırlık tahkikatının ciddi olarak yapılması, delillerin ciddi olarak toplanması, hazırlık tahkikatının gizli olmasıdır. Hazırlık tahkikatında delil toplanmamış ise, bulunamamış ise hiçbir operasyon sonuçlanamaz. Hakim karar veremez.
Operasyon bolluğunda hiçbir netice çıkmayınca da, kamu vicdanı yaralanır. İnsanların polise, hukuka, devlete güvenleri yok olur. Olan da budur...
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr