Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Irak konusunda, çok dikkatli olmak lazım... Türkiye’nin menfaatlerini çok iyi korumaya mecburuz... Türkiye savaşa bulaşmamanın yolunu bulmalıdır... Herkes bunları söylüyor da, ne yapılacağını, nasıl yapılacağını kimse bilmiyor. Kimse söylemiyor.
Irak sorunu, durup dururken gökten bir bela olarak başımıza indi. Bu beladan kurtulma şansı görülmüyor. Önemli olan en az hasarla belayı atlatmak ama, bu da mümkün değil.
Savaş başlamadan, rüzgarı bile ekonomiyi vurmaya başladı. Olumsuz etkiler piyasa göstergelerine yansıdı. Göstergelere yansımayan perde gerisinde birçok olumsuzluk da ekonomiye ağır faturalar çıkarıyor.
Döviz fiyatının yükselmesi, borsanın düşmesi gibi piyasalardaki öncü göstergeler, pek önemli sayılmayabilir. Döviz fiyatı iner, borsa endeksi çıkar ama, bazı yapısal hasarlar kolay onarılamaz.
Adana Havaalanı. Kasım ayı başından itibaren kapalı. Mersin Limanı’na artık ticaret gemileri giremiyor. Gemi yükleme ve boşaltma için kullanılan dev vinçler sökülüyor. Bunların anlamı şu: Irak sorunu nedeniyle bir süre Türk halkı Adana Havaalanı ile Mersin Limanı’nı kullanamayacak. Adana ve Mersin Türkiye’nin en hareketli sanayi ve tarım bölgesi. Havaalanı ve limanın kullanılamaması, ekonomiye, bölgede faaliyet gösteren müteşebbislere ağır fatura çıkaracak.

Turizm çok önemli
Şunu kabul edelim ki; bunlar sadece kamuoyuna yansıyan olaylar. Yansımayanları bilemiyoruz. Turizm, Türk ekonomisi bakımından çok önemli. 2003 yılının otel yatakları şimdiden satışa çıkarıldı bile. Savaşa girip girmeyeceği, savaştan nasıl etkileneceği belli olmayan Türkiye’ye yabancılar nasıl ilgi gösterir? Nasıl riske girerek, 2003 yazı için rezervasyon yaptırır, para yatırır?
Ünlü bir ihracatçımız, devamlı mal sattığı yabancı alıcının siparişlerini kesmesinden yakınıyor. Anlattığına göre, uzun süredir devamlı olarak malını alan yabancı firma "Türkiye’nin Irak savaşına karışması söz konusu. Bu durumda Türkiye’den düzenli mal sevkiyatı imkanı kalmaz. Biz siparişlerimizin aksamamasını, raflarımızın mal gelmediği için boş kalmasını göze alamayız. Sizden memnun olmamıza rağmen, siparişi bir başka ülkeye kaydırıyoruz" diyerek ilişkiyi kesmiş. İhracatçımız "Şimdi ben ne yapacağım? Üretimi nasıl kısacağım? Nasıl işçi çıkaracağım?" diyerek kara kara düşünüyor.
Büyük şehirlerde oturanlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu sadece bir toprak parçası olarak görüyor. Oradaki insanların yaşamak için bir şeyler üretmek, bir şeyler yapmak, para kazanmak zorunda olduğunu unutuyor. Terör bitti. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayvancılık ve tarımsal üretim yeni yeni canlanmaya başlıyordu ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu "olası bir harp sahası" halinde gündeme geldi. Bu durumda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yatırım, üretim, istihdam nasıl gelişir? Sınırlı da olsa, sınır ticareti ile geçinen halk, sınır ticaretinin tamamen imkansız hale gelmesiyle ne yer, ne içer, nasıl yaşar?

Hazırlığı bile geliri azaltıyor
İşin insani ve ekonomik boyutu yanında bir de parasal boyutu var. 2002 yılı 11 aylık bütçe uygulaması, gelirin yetersiz, giderin fazla olduğunu, bütçe açığının büyüdüğünü gösteriyor. Bırakınız harbi, söylentisi ve hazırlığı bile vergi gelirlerini ve vergi dışı gelirleri azaltır. Harcamaları artırır.
Bırakınız harbi, harbin hazırlığı bile, askeri harcamalarda çok büyük artışlara neden olur. Bu artışların tek kaynağı bütçedir. Bütçenin görünen ve görünmeyen kalemlerinden önemli harcamalara ihtiyaç vardır. Harp konusu ortaya çıktığında, ülkeler kaynaklarının yetersizliğini, bütçe açığını, tasarrufu düşünemez. Ordunun ihtiyacı için, ne gerekirse yapılır. Türkiye şimdi bu noktadadır.
Tekrarda yarar var. Çok kimse "dikkatli olmak lazım. Savaşa girmek çok kötü" diyor ama, dikkatli olmak için ne yapılacak? Türkiye nasıl savaş dışı kalabilecek? Kimse bu konularda, neler yapılması gerektiğini söyleyemiyor. Çünkü, anlaşıldığı kadarıyla bu beladan kaçma şansı kalmadı. Yaşayacağız ve faturasını ödeyeceğiz.