Olayların içinden "Mecidiyeköy Likör ve Kanyak" fabrikası 1930 yılında Atatürk'ün direktifleri ile Fransız uzmanlar tarafından kurulmuştu. Fransız uzmanlar 1939 yılına kadar fabrikada çalıştı. Fabrikada Tekel'in ünlü likörleri ve Fransız kanyağı ile rekabet eden kanyağı yapılırdı.Fabrika kurulduğunda 48 dönüm arazisi vardı. 1960'tda 13 dönüm arazisi üzerine Ali Sami Yen Stadı yapıldı. Çevre yolları yapılırken 11 dönüm arazi Karayolları'na devredildi. 24 dönüm arazi kaldı. Bu arazinin içindeki fabrika binaları 4.600 m2 alanı kaplar.Vefa Zat, İstanbul Ansiklopedisi'nde 1940'lı yıllarda fabrika bahçesinde likör yapımında kullanılan adaçayı, nane, kekik gibi tonik nebatlar ile gül yetiştirildiğini anlatır. Fabrikanın karşısındaki yolun başında bir Hamidiye suyu çeşmesi bulunduğundan söz eder. İstanbul'da Mecidiyeköy'deki likör fabrikası arsası "sınırsız kat" vaadiyle TOKİ'ye (Toplu Konut İdaresi) devredilmiş. Arsa üzerinde işyerleri ve konutlar yaptırılacakmış. Medyada yer alan haberlere göre, Mecidiyeköy'deki arsanın tapusunda " Bu arsa sadece kültür ve turizm amacıyla kullanılabilir" kaydı varmış. Büyükşehir Belediyesi ile Anıtlar Yüksek Kurulu el ele vermişler. Önce tapudaki o sınırlayıcı kaydı silmişler. Sonra da bu arsada işyeri ve konut yapacak yap-satçıların istedikleri yükseklikte bina dikebilmesinin yolunu açmışlar.Böylece İstanbul şehrinin göbeğindeki , İstanbulluları bir yana bırakınız İstanbul denilen bu tarihi şehrin nefes alabileceği bir alanın daha betonlaşması uygun görülmüş.Bize kültürün, yeşil alanın ne yararı olabilir? Bize para lazım. Değil mi efendim?Kamuya ait ne kadar arsa varsa bu arsalar önce TOKİ'ye, sonra bir yap-satçıya devrediliyor ve hemen betonlaştırılıyor.İstanbul'da kamuya ait yerler azaldığı için şimdilerde sıra, otoyolların iki yanındaki yeşil şeritlere geldi. E-5 ve TEM diye adlandırılan otoyollar açılırken yolların iki yanındaki arsalar kamulaştırılmıştı. Daha sonra bu arsalar yerleşim bölgeleri ile otoyolların arasında bir emniyet şeridi oluşturularak yeşillendirilmişti. Kültüre ne gerek var? Otoyol kenarlarındaki ve yonca kavşakların çevresindeki bu yeşillendirilen kamu arsaları önce Hazine tarafından TOKİ'ye devrediliyor. TOKİ ise konut yapılması için yap-satçılarla anlaşıyor. Yolların iki yanlarındaki yeşillikler yok oluyor. Sıra sıra yüksek binalar dikiliyor."Bu betonlaşma çılgınlığının sorumlusu kim?" diyerek Doğan Tekeli ustama sordum. Öğrendiğime göre, İstanbul'un "1/100 Bin Ölçekli" Nazım Planı'nın uygulanma şeklini belirleyecek mevzii (bölgesel-ayrıntılı) planlar yapılmadığı için her boş arsa için Büyükşehir Belediye Meclisi'nden özel karar çıkarılıyormuş. Bu özel kararlarda her bir boş arsanın kullanım şekli, yapılacak binanın büyüklüğü, yüksekliği belirleniyormuş. Anıtlar Yüksek Heyeti (!) de mühürü bastığında arsalara binalar dikiyormuş.İyi de... Bu olan bitene neden kimsenin sesi çıkmıyor? Neden İstanbul'da yaşayanlar, kamu mülkiyetinin özel mülkiyete dönüşmesine, yeşil alanların betonlaşmasına sessiz ve seyirci kalıyor? Neden başka ülkelerde bir ufacık parkın kullanım şeklinin değiştirilmesi bile o şehirde yaşayanları ayağa kaldırıyor? Belki İstanbul'un fazla sayıda göç almasının bunda etkisi var. Belki göçle gelenler bu şehre sahip çıkmayı düşünemiyor. guras@milliyet.com.tr Dağ taş bina