Ülkede her şey çok iyi mi ki, bazı çevreler "aman istikrar bozulmasın" diye çırpınıyor. Anayasa'ya göre 7 yılda görev süresi sona eren Sayın Demirel'in Çankaya'dan ayrılması ile bozulacak olan "istikrar" nedir?
İstikrar avukatlarının korumak istedikleri "düzen"den Türk halkı memnun mu? Bu düzen Türk halkına refah getiren, Türkiye'yi çağdaş yaşam çizgisine yaklaştıran bir düzen mi?
Yoksa bu "düzen", sadece ve sadece "dar çevre"ye çalışan, sadece ve sadece "dar çevre"yi iktidar edip "besleyen" bir düzen mi?
Osman Ulagay, 1996 yılının şubat ayında "Aklınla Uçur Beni" ismi ile bir kitap yayımlamıştı. Osman Ulagay bu kitapta "dar çevre"nin koruduğu ve kolladığı "düzen"i ve "istikrar" avukatlığı ile "dar çevrenin düzen mücadelesini" şöyle özetliyordu:
(1) Toplumsal değişim yeni boyut kazandı. Toplumun her kesiminde kimlik arayışları yoğunlaştı. Örgütlenme çabaları arttı. Kürtlerin, Alevilerin, şeriatçıların, Sünnilerin, Atatürkçülerin, laiklerin kimliklerini kanıtlama çabasına girdiği bir ortamda değişimi "dar çevrenin kontrolünde tutmak" zorlaştı.
(2) Halbuki bugüne kadar "dar çevre" her şeye hakim idi. Her şeyi kontrol etti. Bu "dar çevre", askerler, bürokratlar, büyük sanayicilerden oluşuyor. Dar çevre hakim sınıf konumunu kaybetmemek için çaba gösteriyor. Değişim olacak ise, kendi hakimiyetlerini sürdürecek şartlar altında bir değişimi bekliyor.
(3) Farklı değişim talepleri yarışıyor ve hatta çatışıyor.
Değişimcilerin bir bölümü, Batı dünyası ile bütünleşme arayışında. Değişimcilerin bir bölümü "şeriat" düzenine" geçiş özlemini dile getiriyor. Bu arada çağdışı kalmalarına rağmen toplumu etkileyenler ve yargılayanlar var. Bunların bir kısmı Atatürk dönemine dönüşü özlüyor. Bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu'nu ihya etmeyi düşünüyor. Bir kısmı da komünizmin canlanmasını bekliyor.
(4) Ülkede "son sözü" söylemeye alışmış olan ve yasal düzenin kontrol noktalarına, finans sistemine, sanayie ve medyanın ağırlıklı bölümüne hakim konumda bulunan "dar çevreye karşı" toplumun diğer kesimlerinden gelen tepkiler artmaya başladı.
(5) "Dar çevre"nin ülkeyi bir çözümsüzlük noktasına getirdiği yolundaki izlenimin yaygınlaşması, farklı değişim özlemlerini, "alternatif değişim formüllerini" gündeme getirdi.
(6) Sorun değişimin olup olmayacağında değil... Değişimi kimlerin nasıl yapacağında... Değişimin ne yönde gerçekleşeceğinde.
(7) "Dar çevre" demokratik parlamenter sistem içinde tek başına hükümet olma şansını kaybetti. Ancak "koalisyonlar" ile hükümet kurabiliyor. Dar çevrenin kontrolü dışında değişim olasılıkları ortaya çıktı.
(8) Değişim konusunda "dar çevre"nin karşısındaki "geniş çevre", ülkede yaşayanların çoğunluğundan oluşuyor. Köylü, küçük ve orta büyüklükteki tüccar ve sanayici (Anadolu burjuvazisi), esnaf, gecekondularda yaşayanlar, halk bu çevreden...
Geniş çevredeki dinamik güçlerin dağınık yapıda olması, örgütlenme düzeyinin yetersizliği, bu kesimin "dar çevre"nin karşısına bir güç olarak çıkmasını engelliyor. Aradan sıyrılan ve "dini inançları" kullanarak insanları etrafında toplayan şeriatçı kesim (dini siyasete alet eden grup) "dar çevre"nin karşısındaki tek güçmüşçesine sahnede yerini alıyor.
(9) "Dar çevre"deki askerler, bürokratlar, büyük sanayiciler kontrolü kaybeder duruma geldiklerinde ise silah, para ve medya avantajını kullanarak demokratik parlamenter sistemde içindeki eksikliklerini güce dönüştürüp, tekrar duruma hakim oluyor.
Sayın okuyucularım, dikkat buyurunuz... Sayın Demirel'i tekrar Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtup istikrarı koruma mücadelesi, "dar çevre"nin iktidarlarını sürdürme, "dar çevre için kurulmuş ve bu dar çevre için işleyen" düzeni sürdürme mücadelesidir.
Sayın Demirel'in Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrılması "düzeni" yıkmayacak ama "düzen bekçileri"nin endişesi, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna "dar çevre" dışında birinin oturarak, "tıkırında giden düzen çarkının önüne taş koyması"dır. İşte Ankara'daki mücadelenin gerçek yüzü budur.