Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Gelir olmadan devlet de yaşayamaz, insanlar da yaşayamaz. Gelirin kaynağı üretimdir. Mal ve hizmet üretimidir. Üretim ise dört faktörün katkısıyla (doğa - sermaye - emek ve müteşebbis) gerçekleşir. Dört üretim faktörünün üretime katkıda bulunması, üretim sonucu yaratılan katma değerden onları memnun edecek ölçüde, onları yaşatacak ölçüde pay almalarına bağlıdır. Doğa payını, kira olarak alır. Sermaye, faiz olarak alır. Emek, ücret olarak alır. Müteşebbis, kar olarak alır.
Kamuoyu (1) Karın ne olduğunu bilmez. (2) Kar etmeyi ayıp / günah sanır. Halbuki kar yok ise, müteşebbis üretime soyunmaz. Üretimi artırmaz. Halbuki müteşebbis Nasrettin Hoca'nın hikayesindeki "Helvacı Başı"dır. Unu, yağı, şekeri bir araya getirip helva yapan kişidir. Müteşebbis olmaz ise un (emek), yağ (sermaye) ve şeker (doğa) oldukları yerde durur. Kimse onları bir araya getirip helva yapmaz. Halbuki onlar ancak helva yapıldığında değer kazanır.
Özetlersek, "müteşebbis olmadan üretim olmaz". Müteşebbis diğer üretim faktörlerini bir araya getiren, üretimin dinamosudur. Müteşebbisi üretime yöneltecek tek faktör "kar"dır.
Şimdi de sayın okuyucularıma karın ne olduğu özetleyeyim.
Kamuoyu genelde "muhasebe karını gerçek kar sanır, aldanır." Muhasebe karı denilen şey, satılan malın maliyeti ile satış fiyatı arasındaki farktır. Bir firma 100 liralık mal sattı. Satılan malın maliyeti ile her türlü genel giderler, personel masrafları ve finansman giderleri 90 lira. Çıkarınız 100 liradan 90 lirayı. Firma 10 lira kar etti... Bu muhasebe karıdır. Gerçek kar değildir.
Çünkü bu firmanın sahibi, müteşebbis denilen kişi, üretimi gerçekleştirmek için bu işe bir sermaye koymuştur. Önceki karlarını şirket içinde bırakmış, özkaynak yaratmıştır. Bu sermayeyi, bu özkaynağı üretime tahsis etmeyip, bankaya yatırsa idi, bununla bono satın alsa idi belli bir gelir elde edecek idi. Bunu bulmak için özkaynağın o yılın normal piyasa faizi fiyatı ile maliyetini (sermaye maliyetini) hesaplamak gerekir. Muhasebe karı bu maliyetten büyük ise iktisadi kar vardır. Yoksa müteşebbis kar değil zarar etmiş demektir.
(Burada enflasyon muhasebesi ile sabit kıymetlerin spekülatif değer artışı gibi başka faktörler de devreye girer ama, akıl karıştırmamak için, bunlardan söz etmiyorum.)
Örneğimize dönelim. Müteşebbisin firmasında 30 liralık sermaye ile üretimi sürdürdüğünü varsayalım. Varsayalım ki, faiz yüzde 50 oranında. Demek ki müteşebbis o üretimi yapacak yerde parasını bankaya koysa idi bir yılda (elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan) 15 lira faiz geliri elde edecekti. Halbuki o sermayeyi kullanarak yaptığı üretim sonunda elde ettiği muhasebe karı 10 lira. Demek ki, müteşebbis gerçekte kar etmemiş zarar etmiş. İktisadi karlılığı yok, iktisadi zararı 5 lira.
Ben bunları uzun uzun neden yazıyorum? Şu veya bu nedenle Türkiye'de bankaların, sanayi şirketlerinin, ticaret şirketlerinin iktisadi karlılıkları son yıllarda yok oldu. Bankaların, şirketlerin karlı görünenlerin karları genelde "muhasebe karlılığı"dır. İktisadi karlılık ölçüsüyle bankaların ve şirketlerin çoğu zarardadır. Zararda olanlar sermayelerini yiyerek yaşar gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye'de müteşebbisler yatırıma ve üretime istekli değil. Bu nedenle üretim durdu. Geriliyor. Bu nedenle bankalar, holdingler, gazeteler batıyor.
Karsız üretim olmaz. Olamaz.


Kaynak: İstanbul Sanayi Odası