İmalat sanayiinde yılın ilk dokuz ayında yüzde 9.9 oranında üretim artışı gerçekleşti... Bugün yarın, 2002 yılının ilk dokuz ayındaki gayri safi yurtiçi hasıla rakamı açıklanacak... Tarımdaki, sanayideki ve hizmetlerdeki büyüme ortaya çıkacak... İyi de... Kamuoyundaki genel inanış ekonominin kendini hala toparlayamadığı, iç talebin hala "geberik durumda" olduğu şeklinde değil mi?
Talep olmadan bu üretimi kim yapıyor? Neden yapıyor? Devamlı olarak stoka mal mı yığılıyor?
Her şeyin ötesinde üretimi yapmak için para lazım... Bu üretim arayışını kim ve nasıl finanse ediyor. Paranın kaynağı ne?
Mallar dışarıya gidiyor
İhracatçılar Meclisi’nin açıkladığı rakamlar gösteriyor ki, ocak - ekim döneminde, ihracat geliri yüzde 17.8 oranında artmış. Dış pazara mal satabilmek arayışında ihracatçılarımızın belli ölçülerde fiyat fedakarlığını göze aldıklarını da kabul edersek, demek ki, miktar olarak sanayi ürünleri ihracatında yüzde 25 dolayında bir artış söz konusu. Demek ki, sanayici iç pazara satamadığını dış pazara yolluyor.
Sanayi üretimindeki artışın bir başka olumlu yanı daha var. Kriz sonrası 300 - 350 bin işletmenin kapandığı, sanayide bir milyon insanın işinden olduğu tahmin ediliyordu.
Kapanan işletmelere, işsiz kalanlara rağmen, sanayiin toplam üretimindeki ve ihracatındaki artış büyük önem taşıyor.
Maalesef TÜSİAD ve TOBB gibi tepe kuruluşlar bu gibi konular ile ilgilenmediğinden (onlar politikaya merak saldı!) üretimde İstanbul, İzmit, Eskişehir gibi sanayi merkezlerinin ağırlığındaki değişimi iyi izleyemiyoruz. Ama anlaşıldığı kadarı ile sanayi üretiminde Anadolu’nun ağırlığı giderek artıyor. Anadolu’daki orta ve küçük boy işletmeler sessiz sedasız ihracat pazarına yönelerek üretim artışını sürdürüyor.
Değirmenin suyu ne
Sanayide üretim artışı finansman ve ithalat desteği olmadan gerçekleşemez. Ocak - ağustos döneminde ithalat yüzde 10.6 oranında büyüdü. Görülüyor ki, sanayi üretim artışının ithalat ihtiyacı karşılanıyor. İyi de para nereden geliyor? Bu konuyu ilk defa "Anka Ekonomi Bülteni"nde Nazif Ekzen gündeme getirdi.
- Banka kredilerine bakıyoruz. Dokuz ayda özel banka kredileri (reel olarak / enflasyondan arındırılmış rakamlarla) yüzde 20.9 oranında küçülmüş.
- Acaba üretimi kısa vadeli dış krediler / sıcak para mı finanse ediyor diye merak ediyoruz? 2000 yılında 28.9 milyar dolar, 2001 yılında 16.2 milyar dolar olan kısa vadeli dış kredi girişi, 2002 Ağustos ayında 14.2 milyar dolara düşmüş. Demek ki, dış krediden de hayır yok.
- Üretici vergisini ödemiyor da, vergi parasını mı kullanıyor diye bakıyoruz. Ocak - ağustos döneminde beyana tabi Gelir Vergisi tahsilatında yüzde 80.7 oranında, Kurumlar Vergisi tahsilatında yüde 60.6 oranında, dahilde alınan KDV’de yüzde 70 oranında artış var.
Para olmadan üretim yapılmaz. Hele hele para olmadan üretim artırılamaz... İyi de... Para nereden geliyor?
Akla gelebilen tek izah şekli, kriz öncesi ve kriz sonrası sistemden çekilen paranın, dövize, altına ve yastık altına giden paranın "mali aracı kurumlar" sisteminden geçmeden doğrudan üretim artışına yönelmesi. Hele hele üretimin Anadolu’da coşması da bu izah şeklinin doğru olabileceğini güçlendiren bir gelişme... Ne olursa olsun. Sonuç önemli. Nasıl yapılıyor, nasıl satılıyor bilinemese de üretim artıyor.