Ben 1962 - 1974 yıllarında DPT'de çalıştım. Köprüye ve TV'ye hayır diyenlerdendim. Hatta yabancı sermayeye ve hatta otomobile de hayır diyenlerden biriyim.
Normal bir insan durup dururken, köprüye hayır, TV'ye hayır, yabancı sermayeye hayır, otomobil fabrikasına hayır der mi? Ben diyordum. Bazı arkadaşlarım diyordu.
Bakınız biz neden hayır diyorduk:
- O zamanlar önceliğimiz, "İstanbul Nazım Planı" idi. Nazım plan olmadan, İstanbul'da yerleşim düzenlenmeden, gelişigüzel yapılacak bir köprünün, şehiri rezil hale getireceğini, her köprünün bir diğer köprüyü doğuracağını, köprü projelerinin toplu taşıma projeleriyle birlikte ele alınması gerektiğini savunuyorduk.
Plana, programa alınmadan, Karayolları bütçesi içinde başlatılan köprü yapıldı. Kadıköy, İstanbul'un yatakhanesi oldu. Milyon insan sabah köprüden geçip Avrupa tarafına çalışmaya gidiyor. Akşam uyumaya dönüyor. İki yeni köprü de yapsanız, tüp geçit de yapsanız bu trafiği önleyemezsiniz.
- Dünyada TV denilen bir teknoloji gelişirken, biz Türkiye'ye en iyisini getirelim. Hangi sistemi seçecek isek o sisteme dayalı TV tüpü ve göstericisi üretimine geçelim. Ortaya çıkacak büyük iç pazar talebine dayalı olarak dış pazarda da rekabet şansımız olur diyorduk.
Planda, programda olmamasına rağmen, Alman hükümetinin hediye ettiği vericilerle yalap - şalap bir TV yayını başlatıldı. Almanya'dan akın akın getirilen hurda TV göstericileri piyasayı doldurdu. Siyah beyaz teknoloji ile TV yayını başladı. Hayır diyen Plancılara inat, siyah beyaz TV tüpü fabrikası, TV fabrikaları kuruldu.
Bir süre sonra renkli TV'ye geçildi. Siyah beyaz tüp yapan, TV göstericisi üreten firmalar battı. Evlerdeki milyon adet siyah beyaz TV göstericisi çöpe gitti.
Türkiye renkli tüp ve renkli TV göstericide dünya pazarına gümbür gümbür girme şansını kaybetti.
- Dünyada otomotiv sanayiinde yeni oluşumları izliyorduk. Türkiye için Planlama'da otomotiv sanayii stratejisi oluşturuyorduk. Önemli olan, büyük ölçekli, dünya pazarına dönük üretime geçebilmekti. Devlet Planlama Teşkilatı'nda bu çalışmalar yapılırken, Sanayi Bakanlığı'nın izni ile Anadol'un üretimi başladı. Anadol ile o zamanlar çok kimse iftihar etti ama Anadol Türk otomotiv sanayiinin bugünkü güçsüz yapısının nedeni oldu.
- Dünyada yabancı sermaye akımı yeni başlamıştı. Önemli olan çokuluslu şirketlerle belli pazarlıklara dayalı biçimde ekonomik boyutta yatırımlara yönelmekti. Sadece iç pazara dönük yabancı sermaye gelir ise, koruma duvarı kalktığında bunların ekonomiye yararı olmaz diyorduk. Bu nedenle her gelene izin vermek yerine, aktif yabancı sermaye politikası ile istediğimiz kuruluşları biz davet edelim, seçici olalım, abur cuburlar gelir ise, ciddiler gelmez diyorduk.
O zaman yabancı sermayeye hayır diyenlerin neden hayır dedikleri dikkate alınsa idi, bugün Türkiye'de yabancı sermayenin ciddi yatırımları olurdu.
- Köprünün gelirinin satışına hayır diyenler, satış gelirinin nerede kullanılacağını, faizinin nasıl ödeneceğini soruyorlardı. Köprü gelirinin satışının faturası, bugünkü iç borç yüküdür. Bugünkü 40 milyar dolarlık iç borç ve bunu çevirmek için ödenen yüzde 110 faiz, köprü satışı ve benzer yollardan toparlanan ve cömertçe ona buna dağıtılan paraların mirasıdır.
- İhracat teşviklerine de hayır dedik... Çünkü her şeyi teşvik etmek, hiçbir şeyi teşvik etmemektir diye anlatmaya çalıştık. Kontrolsüz teşvik sistemi, hayali ihracat gibi belaları başımıza sarıyor dedik. Bu demek değil ki, ciddi, seçici ve etkin bir teşvik politikası olmasın... Tam tersine yatırımda, üretimde, ihracatta etkin, sonuç verecek teşvikler olmaz ise, gelişme stratejisi doğrultusunda bir ekonomik yapı oluşturamayız.
Gelelim en son hayıra... Tahkime... Hukuk sisteminin önemli bir bölümü olan tahkime hayır demek mümkün değil. Hayır diyenler "imtiyaz sözleşmelerinde" tahkime hayır diyor.
İmtiyaz sözleşmesinde bir taraf alıyor, bir taraf veriyor. Alan kar etmek için, 30 yıl için, 40 yıl için alıyor. Veren, ne kadar için iktidarda kalacağı belli olmayan politikacı. Verip gidecek... Verip gittiği şey, bu halkın, kamunun malı. İyi niyetli olsa da hata yapabilir. Kötü niyetli olsa bile bile verebilir... Ne olur, bir kurumun bu sözleşme yaparken onun yaptığı işi incelemesinde? Danıştay'ın kamu adına, halk adına sözleşmeyi gözden geçirmesinde? Çünkü veren kendi malını vermiyor. Kamunun malını, halkın malını veriyor. Bir kere için de vermiyor. Verdiği imtiyaza dayalı olarak kamunun veya halkın cebinden otuz yıl, kırk yıl süre ile para çıkacak. Bu uzun süre için devlet taahhüt altına girecek...
Bunları okumaya zaman ayırabilir misiniz bilemem ama, ben yazılarınıza önem verdiğim, değerlendirmelirinizi dikkate aldığım için kendimi anlatmak ihtiyacı içinde makinenin başına geçip bunları kağıda döktüm. En iyi dileklerim ve sevgilerimle
Hayır diyenlerin neden "hayır" dediklerini kimse dikkate almadı. Köprü yapıldı. İstanbul'un bugünkü düzeninden memnun musunuz? Ulaşım sistemi hoşunuza gidiyor mu? İki köprü yetiyor mu? TV yayını siyah - beyaz başladı. Sonra tüm sistem ve göstericiler çöpe atıldı. Fabrikalar battı. Anadol'un yapımı ile kurulmaya başlayan binek otomobili sanayii bugün kriz içinde. İhracat teşvikleri kapanın elinde kaldı. Köprü geliri satışı ile başlayan iç borçlanma Türkiye'nin önünü tıkadı. Hala yabancı sermaye kendiliğinden gelecek diye bekleşiyoruz.
Demek ki "hayır" diyenlerin neye hayır dediklerini dinlemekte yarar var... "Hayır" denilen şeylerin yapılması sonucu Türkiye bu duruma düştü... Bu durum iyi ise, "hayır" diyenler, kötü ise "hayır"ı dinlemeyenler yanlış yapmıştır. yapmaktadır...
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025