Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Banka sisteminin sorunları var... Yapısal bir değişim yaşanıyor. Yeniden yapılanma sonuçlanmadı... Bütün bunlar tamam da... Bankalar bütünü ile kapılarını kapatarak krediyi kesmedi ki...
Gerçi, Fon kapsamına alınan bankalar yeni kredi vermiyor, eski kredileri kapatmaya çalışıyor. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Emlak Bankası ticari kredi işlemlerini tasfiye etme arayışında... Bütün bunlar tamam da... Kamu bankaları ve fon bankaları dışındaki bankalar mevduat toplayıp, kredi verme işini sürdürüyor... Kredi vermek için borcunun faizini ve borcunu zamanında ödeyebilecek müşteri bulmak için çırpınıyor.

Müşteri bulamıyorlar
Çünkü bu bankaların yaşaması, batmaması için kredi vermeleri zorunluluğu var. Kredi veremezler ise Türk lirası ve döviz mevduat hesaplarına ödedikleri faizi ceplerinden ödeyecekler... Kredi yerine tüm kaynaklarını bonoya, tahvile bağlamaya cesaret edemiyorlar... Bir miktar bono ve tahvil alıyorlar ama... Mecburiyetten... Kredi verecek müşteri bulamadıklarından... Kredi alabilecek müşteri (tekrarda yarar var) kredinin faizini ve anaparasını vadesinde ödeyecek üretim gücü olan müşteridir.
Bankalar parasızlıktan, kaynak bulamadıklarından kredileri kesmedi... Tersine, bankaların elinde krediye dönüşmesi gereken kaynak bolluğu oluştu. Banka kredileri yılın ilk dokuz ayında yüzde 80’ler dolayında büyürken, kredi artışı yüzde 30’larda kaldı.
Malını satamadığı için düşük kapasite ile çalışan bir işletmenin kredi talebi sağlıklı olamaz. Böyle bir işletme ancak ödeyemediği eski kredi faizlerini, borç taksitlerini ve piyasa borçlarını ödemek için kredi arar.

Devamlı kaynak aktarılamaz
Kaynak yaratamayan işletmelerin, giderek daha büyük ölçüde banka kaynağına dayanması mali yapılarını rezil eder. Bu şekildeki borçlanma sadece banka kredisini değil işletmeyi de batırır.
Bir başka önemli nokta banka kredisinin ‘geri dönüşü’dür. Bankalar dipsiz kuyuya taş atar gibi, bir firmaya devamlı olarak kaynak akıtamaz. Kullandırılan kredinin ‘likiditesi’nin olması, ödenebilmesi gerekir. Bunlar genel ilkelerdir... Bir gazete sütununda "ders verir gibi" bu ilkeleri sıralamanın ne yararı var diye sual edecekler olabilir...
Bunları hatırlatmanın yararı şudur: Son zamanlarda "sap ile saman karışır oldu." Herkesin maksadı bir ama rivayet muhtelif... "Bankalar firmalara kredi verseler, üretim artar, ekonomi düzelir" şeklinde bir yanlış inanış oluşmaya başladı... Bu tür bir kredilenmenin üretim artışını sağlayamayacağı ama, bankaları mutlaka batıracağı unutuluyor.
Dış veya iç talepteki uyanmaya bağlı olarak üretim artışı başlarsa, banka kredilerine ihtiyaç olacak... O zaman da her firma değil, kaynak yaratma gücü olan firmalar, (öz kaynakları ile ölçülü biçimde, belli sınırlar içinde) bankalardan kredi kullanabilecek.