Kur savaşı demek, ülkelerin ekonomilerinin istikrarı için, ihracatı artırmak, ithalatı kısmak için yerel para birimlerini değerinin altında tutmak amacıyla birbirleriyle yarışmaları demektir.
Krizden çıkmaya çalışan büyük ülkeler faizi sıfıra indirdi. Piyasaya devamlı para sürüyor. Genelde ülkelerinde üretime gidemeyen bu para, ülkeleri dışında serseri mayın gibi dolanıyor. Küresel piyasalardaki bu yüzer gezer paralar bir ülkeye “kâfiden fazla” girdiğinde, o ülkenin parası değerlenmeye başlıyor. Bu durumda giren-çıkan yüksek rakamlardaki döviz nedeniyle bir yanda ülkenin döviz riski artıyor, öbür yanda döviz fiyatı ucuzladığından ithalat şahlanıyor, ihracat köstekleniyor.
Normal olarak ülkelerin yerel dövizlerinin kıymeti (döviz kuru), arz ve talebe göre belirlenir.
Fakat kriz sonrası ortaya çıkan özel şartlarda arz ve talebe göre belirlenen döviz kurunun kendi ülkelerinin paralarını kıymetlendirdiğini gören hükümetler/merkez bankaları şimdilerde döviz kurlarına müdahale ederek, bırakınız değerlenmesine izin vermeyi, değerinin altında tutma arayışına girdiler.
Savaş 2 yıldır sürüyor
Kur savaşları yeni başlamadı. İki yıl önce Brezilya Merkez Bankası Başkanı “kur savaşları”nı gündeme getirdi. Bu deyimin babası oldu. O zamanlar sorun Güney Amerika ülkeleri için önemli idi. Derken ABD-Çin arasında kur savaşından söz edilir oldu. Günümüzde Rusya, Japonya, Çin, ABD, İngiltere ve AB ülkeleri bu savaşın tarafları haline geldi.
Kur savaşlarından bize ne diyemeyiz. Biz de bu savaşın hem dışındayız, hem içindeyiz. Çin ile ABD’nin, Japonya ile Batı ülkelerinin, AB ülkeleri ile dolar ülkelerinin, İngiltere ile euro kullanan ülkelerin kur savaşları o ülkeleri ilgilendirir ama... Sonunda o ülkeler bizim ihracat pazarımız. O nedenle dışında gibi isek de içindeyiz.
Tehlike, bizim bu savaşı ciddiye almamamızda.
Biz şimdilik seyirciyiz
Küresel piyasalarda bollaşan, yüzer gezer dövizlerden ülkemize önemli miktarda döviz girişi var. Çok ülkede faizin sıfır dolayına inmesi karşısında ülkeye ihtiyaçtan fazla döviz girişi devam ediyor.
2012 yılında ocak-kasım cari açığımız 45.2 milyar dolar iken ülkeye sermaye hareketi ile, 68.7 milyar dolar döviz girdi. İhtiyaçtan fazla gelen 23.5 milyar dolar döviz rezervlere eklendi. Arz talebi aştığı için döviz fiyatı ucuzlamaya başladı. Dövizin ucuzlaması demek Türk Lirası’nın değerlenmesi demektir. 2003=100 olan reel kur endeksi 2013 Ocak ayında 120.16’ya yükseldi.
Merkez Bankası döviz fiyatını aynı çizgide korumaya dönük para politikaları uyguluyor. Maliye bu politikaları destekliyor. “Devalüasyon Lobisi”nin avukatlığına soyunmaktan korktukları için ihracatçılar ve iktisatçılar “reel döviz kuru”nun ne olduğu konusunu tartışmaktan çekiniyor.
Sonuç olarak bizim dışımızdaki ülkeler kur savaşı ile ekonomilerini sıcak para hareketlerinden, ekonomiyi sarsacak döviz giriş çıkışlarından korumaya ve ihracat güçlerini kaybetmemeye çalışırken, biz olan biteni izlemekle yetiniyoruz.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025