Sayın halkım... Pabuç size dar geldi ise... Pabuç yerine şöyle bir yün çorap verelim... Ayağınızı sıkmaz... Rahat edersiniz... Pabucu sonra düşünürüz!..
İşte o biçim... Sayın halkım... IMF ile mutabık kaldığımız 17’nci mektup gereği uygulanan politikaların hedefi enflasyonu düşürmek idi. Bu nedenle "parasal" bir program hazırlanmıştı. Bu program halkı da, piyasayı da, bankaları da sıktı... Perişan etti... Şimdi 18’inci mektup gereği uygulanacak programda "parasal" hedefler bir yana atıldı. "Yapısal" hedefler esas alındı. Açık anlatımı ile "enflasyon"a yeşil ışık yakıldı.
2001 yılı sonunda toptan eşya fiyatlarında yüzde 52.5 artış bekleniyor ama bu bir hedef değil... Bekleyiş... Ankara, bunun altını önemle çiziyor. Enflasyon oranı değil, yapısal değişimde yol almak.
Önce enflasyon neden artar, sonra neye yarar sorusunu cevaplayayım. IMF ve Dünya Bankası’ndan gelen dövizler Merkez Bankası’nın kasasına girecek. Merkez Bankası bu dövizlere karşılık olarak Hazine’nin ihtiyacı kadar Türk lirası para verecek. Böylece bütçe açığını kapatacak. İç borçlanma ihtiyacını azaltacak.
Bitmedi... Hazine kamu bankalarına ve fon bankalarına özel tertip bonolar vermişti. Bu bankalar bu bonoları Merkez Bankası’na bozdurarak Türk lirası alabilecek. Hazine bu bonoları erken ödemeye tabi tutabilecek.
Bu iki kanaldan piyasaya Türk lirası akacak. Piyasaya üretim karşılığı olmayan Türk lirasının akması demek, enflasyon demektir.
Hatun kişilerde bol elbise nasıl ayıp örter ise, ekonomilerde de üretimi aşan para, bol para (enflasyon) ekonominin her türlü ayıbını örter. Banka sistemini rahatlatır. Para bollaşınca "reel faiz" aşağıya iner. Kamunun borçlanma sorunu ortadan kalkar. Piyasa hafiften kıpırdanmaya başlar. Hükümet ücretleri ve maaşları enflasyon oranında artırma şansına kavuşur. Ülkede "aldatmaca" bir iyilik rüzgarı eser.
Sayın okuyucularım, bu krize biz "enflasyonu hızla aşağı indirme" çabamızdan yakalandık. 18’inci niyet mektubunu hazırlayanlar ve onaylayanlar diyor ki: "Şimdilik yapısal değişimi öne alalım, enflasyon sorununu 19’uncu mektup ile çözeriz." Açık anlatımıyla biz enflasyonu aşağı çekmek için ödediğimiz pahalı faturaları şimdilik sineye çekiyoruz. Aynı faturaları önümüzdeki yıllarda bir daha ödemek için soluk alıyoruz.
Unutmayınız, 17’nci mektuba uymaya çabalayanlar, enflasyonu indirme işini o kadar ciddiye almasalardı, böyle gelmiş, böyle gider diyerek "birazcık para basıp ortalığa salsalardı", ne bankalar batardı, ne kriz çıkardı. Namus belası kriz çıkardık. Şimdi "namus" önemli değil diyoruz.
Yapısal reform demek, "devletin aradan çekilmesi" demektir. Eskiden Türk filmlerinde klasik senaryo vardı. Her dümene, her dalgaya orijinal bıyıklı, İzmirli artist Hüseyin Baradan "maydanoz" olunca seyirci isyan ederdi: Hüseyin Baradan, çekil aradan!.. İşte o biçim bundan böyle devlet hiçbir işe "maydanoz" olmayacak. Millet kendi derdi ile baş başa kalacak...
Devlet baba, bana ucuz kredi ver, kredimin vadesini uzat, affet... Yok... Devlet baba, buğdayımı, fındığımı, pancarımı, tütünümü satın al... Yok. Devlet baba hamili kart yakinimdir... Şunu işe al... İşini yap... Yok... Devlet baba, bana yatırım teşviki ver, ihracat primi ver, ucuz döviz ver... Yok. Devlet baba... Ben batıyorum... Kurtar beni baba... Yok.
Yapısal değişim ile devlet aradan çekilecek. Devlet aradan çekilince, devlet gücünü kullanarak iltimas yapmak, rüşvet almak, adam ve firma kayırmak, devleti soymak, banka hortumlatmak imkanı da yok olacak.
Ancaaaakkkk... Burada çok önemli bir nokta var... Devlet yapısal değişim nedeniyle "aradan çekilecek" ama "sahneden" çekilmeyecek... Devlete düzeni kurmak ve korumak sorumluluğu düşecek. Devlet eğitimi, sağlığı, adaleti iyi kurup işletecek... Yoksa ülkeye "Kurt Kanunu" hakim olur". Gücü yeten, güçsüzü ezer. Yok eder.
Yapısal değişimin peşinde olanların hayali (veya hedefi) devlet piyasadan çekildikten sonra ülkenin insan ve para kaynaklarının verimli alanlara yönelip, üretimi artırması...
Ümit fakirin ekmeği... Ye Memed’im ye!..