Biliyor musunuz ki, soframıza gelen pirinç, fasulye, mercimek artık dışarıdan geliyor.
Türk halkı kendi yiyeceği pirinci, fasulyeyi, mercimeği bile üretemez duruma düştü.
Biliyor musunuz ki, soframıza pirincin, fasulyenin, mercimeğin gelmesi için "döviz" ödeniyor... "Döviz!.." Biliyor musunuz ki, tencereye girecek pirincin, fasulyenin, mercimeğin fiyatı dolar ve mark fiyatı arttıkça otomatik artacak.
Biliyor musunuz ki, IMF döviz göndermez ise sadece bankalar batmayacak, halkımız yiyecek pirinç, fasulye, mercimek bile bulamayacak...
Ey Türkiye... Sen bu hallere de mi düşecektin?..
İstanbul’un gıda toptancıları şimdi Bayrampa’daki Mega Center’da toplanmış durumda. Ticaret aleminin içinde yaşayan gazeteci dostum Bülent Yardımcı ile gittiğim Mega Center’da Erbaş Gıda Ticarethanesi’nin sahibi Adil Erbaş ile konuştum.
Bakınız Adil Erbaş bana neler anlattı: Halkımızın yediği pirincin yarıdan fazlası dışarıdan geliyor. Kriz öncesi kilosu 350 bin lira olan ithal pirinç şimdi 750 bin lira. İthal pirinç küçük boy. Ama nemi yok. Ufalanmıyor. Uzun süre saklanabiliyor. Bizim Gönen pirincimiz iri ve lezzetli. Ama onun fiyatı da ithal fiyatına endekslendi. 650 bin lira idi, 900 bin lira oldu. Şimdi 1 milyon liraya satılıyor. İkinci kalite Trakya Baldo pirinci 550 bin liradan 750 bin liraya çıktı.
Beyaz fasulyenin en kıymetlisi Erzincan’ın "Dermason fasulyesi". Kabuk yapmaz. Kilosu 1 milyon 400 bin liraya çıktı. Ama piyasadaki fasulyenin yüzde 40’ı ithal fasulye Bulgaristan, Yugoslavya ve Amerika’dan getiriliyor.
Barbunya fasulyesi de ithal. Yarıya yakını Kanada’dan getirtiliyor. Türki cumhuriyetlerinden getirtiliyor. Kilosu 600 bin lira idi, 775 bin lira oldu. Şimdilerde 900 bin lira.
Sayın okuyucularım, bir zamanlar mercimekçi Ayşe Baysal Bacımız vardı. Dağ taş yığılan mercimek stokunu eritmek için halka mercimek tarifleri verirdi... Şimdi ortalıkta görünmez oldu... Çünkü, bırakınız dağ taş mercimek stokunu, çorba yapacak mercimeğimiz kalmadı. Kırmızı mercimeği Kanada, Hindistan ve Amerika’dan ithal ediyoruz. Halbuki bizim Mardin’in Kızıltepe’sinin, Urfa’nın, Harran’ının mercimeğinin üzerine yoktu.
Konya ve Kırşehir’de yetişen yeşil mercimek de talebin yarısını karşılayamıyor. Kanada’dan getirilen yeşil mercimek 750 bine satılıyor.
Abdullah Oğlakçı da bakliyat ticareti yapıyor. Abdullah Oğlakçı diyor ki: Biz nohut Türkiye’den başka yerde çıkmaz sanırdık. Şimdi Meksika’dan gelen nohutu yiyoruz. Bizim nohut 700 bin liraya satılırken, 750 bin liraya Meksika nohutu geldi. Şimdi kilosu 1 milyon 400 bin liraya kadar çıktı.
Necati Seyitoğlu, ünlü "Seyitoğlu baklava, şeker ve helva" firmasının yöneticisi. Anlattığına göre Türkiye’de baklava için bile ceviz kalmadı. Ceviz, Moldova ve İran’dan geliyor. Helva fakirin yiyeceği bilinir. Yurtiçinde susam kalmadı. Susam Sudan’dan, Hindistan’dan, Pakistan’dan geliyor. Helva fiyatı dolar fiyatına endekslendi. 1 milyon 300 bin liradan 2 milyon 350 bin liraya çıktı. Ülkede vişne kalmadı. Reçel için ithal donmuş vişne getirtiliyor.
Bakliyat tüccarları bana ithalattaki oyunları da anlattı. İthalatçı, Türkiye’deki çiftçinin dikim zamanı fiyatı indirip, Türk üreticisinin ekimini, dikimini engelliyor. İçeride mal yetişmeyince de fiyatlara bindiriyor. Bir de Mersin Serbest Bölgesi’nden piyasaya akan mal var. Serbest bölgeden mal çıkışı gevşediğinde gümrüksüz ithal malı pirinç ve bakliyat fiyatları aşağıya inip, yerli üretimi vuruyor.
Uzun lafın kısası, "Cambaza bak... Cambaza bak..." diyerek milleti uyutanlar, şimdi milleti ithal pirince, fasulyeye, mercimeğe muhtaç duruma düşürdü.