Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Nalbant Hasan'ın oğlu Osmaniyeli Arif hayat hikayesini yazdı (Çiçek Gibi, Arif Keskiner, Doğan Kitap, Şubat 2002). Çok kimse Arif'i "komünist Arif" diye bilir. Öğrenci iken, kurulduğunu duyduğunda üye olmak için TİP'in kapısını çalan Arif, kurulu düzene isyanını şöyle anlatıyor:
"Babam nalbant olmamı istiyordu. Annemin baskısıyla beni ortaokula göndermeye mecbur kaldı. Ortaokula başlayalı bir ay olmuştu. 29 Ekim benim ortaokuldaki ilk bayramımdı. Üstümde annemin ördüğü kazak okula gittim. Avluda toplandık. Müdür geldi. Törenin yapılacağı Cumhuriyet Meydanı'na gitmeden önce sınıfları son defa teftiş edecekti. Tek tek bütün öğrencileri gözden geçirdi. Beş çocuğu öne çıkardı. Bunlardan biri bendim. 'Utanmıyor musunuz bu kıyafetle bayrama katılmaya' dedi. 'Defolun' dedi. Birer de tokat çaktı. Kovdu bizi...

O zamanlar ortaokulda 225 kişi önünde kıyafetsizlikten kovulmanın fukaralık ile zenginlik arasında basit bir mesele olduğunu düşünerek üzerinde fazla durmadım. Özünde herkes çıplak doğuyordu. Ama doğar doğmaz sınıfsal bir ayrım başlıyordu... O, alın yazısı oluyordu sanki... Bunun bir yerde yanlışlığı olmalıydı..."
Nalbant Hasan'ın oğlu Arif, Adana Ticaret Lisesi'nde ikinci sınıfa geçtiğinde İstanbul'a gitmeye karar verir. Bir çuval buğday parasını cebine koyarak yola düşer. Sultanahmet Ticaret Lisesi'nde okumaya başlar. İstanbul'da yaşamını sürdürmek için çalışmak zorundadır.
Değişik işlerde çalışarak liseyi bitirir. Okul arkadaşı Sayra Okan'ın ağabeyi Senih Okan'ın peşine takılarak ilk defa gittiği "Bacı Restoran"da İstanbul'un kalbur üstü yazar çizerleriyle tanışma fırsatını bulur. "Bacı Restoran", hayat çizgisini değiştirir.
Komünist Arif TİP'e nasıl üye olduğunu şöyle anlatıyor: "Gazetede Mehmet Ali Aybar'ın TİP'e başkan olduğunu okudum. Çok heyecanlanmıştım. Sora sora parti binasını buldum. Partiye kaydolmak istediğimi söyledim. Cemal Hakkı Selek, "Birkaç arkadaş daha geldi. Onlara da söyledim. Üç gün sonra gelin. Birlikte partinin gençlik kollarını kurarsınız" dedi. Üçümüz gençlik kollarını kurmak için çalışmalara başladık. Parti tüzüğüne göre işçiler herhangi bir yönetimde yarıdan bir fazla temsil edilmek durumundaydı. Biz üç kişiydik ya... Dört işçi genci bulabilmek bir aylık bir zaman gerektirdi..."

Arif Keskiner'in "olağandışı" bir hayat hikayesi var. Osmaniye'de başlayan hayat çizgisini, "kader"den çok kişisel çabası ile değiştiriyor, İstanbul'da yokluk içinde devam eden çizgi bu defa "kader"in omuzlaması ile onu "insan denizine" itiyor. Ama o, gene çizgiyi "kader"in kendini ittiği noktadan alarak kişisel çabası ile yukarıya çekiyor. Son elli yılın kendi alanında isim yapmış insanlarıyla tanışıyor. Dost oluyor. "Çiçek Gibi" başlığı altında hayat hikayesini anlatırken 1950 - 1970 İstanbul'unu, İstanbul'da yaşananları anlatıyor.
Demirtaş Ceyhun'a göre Arif Keskiner tipik bir meddah söylemiyle tanığı olduğu Türk aydınının 1950 sonrası "bohem tarihini" yazmış.
Refik Durbaş'a göre Arif Keskiner'in yazdıkları "son elli yılın bir kolaj"ı. Bu "kolaj" içinde çocukluğundan başlayarak çocukluğu ve onu biçimleyen yakın çevresi var. Tanıdığı ve elbette bizim de tanıdığımız dünyaların insanları var. Kimler mi bunlar? Yazarlar, şairler, tiyatrocu ve sinemacılar, kitapçılar, gazeteciler, heykeltıraşlar, mimarlar, seramikçiler, işadamları... Toplumun "marjinal" etiketiyle onurlandırdığı tipler.
Çiçek Gibi'yi okuyunuz. Anlatılanlar ilgi çekici. Anlatım güzel.