IMF destekli istikrar programının uygulanmasına son verilmedikçe veya programı uygulayanlar "cıvımadıkça" bu piyasa açılmaz. Bunu böyle bilelim de hesabımızı buna göre yapalım.
Piyasanın açılması demek, insanların ve kurumların "talebi"nin (harcamasının) artması demektir. Harcamaların artması "para"ya bağlıdır. Paranın iki kaynağı vardır: (1) Paranın gerçek kaynağı üretimdir. Üretim gelir yaratır. (2) Paranın "gerçek dışı" kaynağı ise "emisyonödur. Kamu gelirinden fazla harcama yapar. Bu harcamayı karşılamak için de Merkez Bankası para basar.
IMF destekli istikrar programı paranın "gerçek kaynağını" daraltmayı, "gerçek dışı" kaynağını kurutmayı hedef aldı.
Ekonominin büyümesini önlemek için frene basıldı. İnsanların ve kurumların gelirleri azaldı. Özelde çok insan işsiz kaldı. Çok kurum kepenk kapattı. Reel olarak üretim (milli gelir) yüzde 10 dolayında küçüldü.
Merkez Bankası’nın "gerçek dışı" para yaratması da önlendi. Kamu kesiminin finansman açığı tam olarak kapanmadı ama, "faiz dışı bütçe fazlası" adı ile başlatılan uygulama ile, bütçenin faiz dışında kalan imkanlarının kullanımı imkanı yok oldu.
Bu tabloda (1) halk ve kurumlar gelirleri olmadığı için harcama yapamıyor. (2) Kamu kesimi bütçe açığını artırarak para basamadığı için harcama yapamıyor. Özel kesim ve de kamu kesimi harcama yapamadığı için de piyasa açılmıyor. Bu tablonun değişebilmesi, uygulanan IMF destekli istikrar programının uygulamasına son verilmesine veya uygulayanların "cıvıması"na bağlı. Böyle bir ihtimal var mı ki, "piyasa açılacak" diye ümit pompalanıyor?
Ümit pompalayanlar "tutunacak dal" arayışında halkın ve kurumların "gelecek hakkındaki bekleyişlerinin düzelmesi"ne güveniyor. Bu görüşü ortaya atanlar, "belirsizlik nedeniyle halkın ve kurumların likit kalmayı tercih ettiklerini, paralarını mal alımında, üretim ve yatırımda kullanacak yerde, her an başka amaçlarla kullanabilecek biçimde Türk lirası veya döviz olarak tuttukları için" piyasanın açılamadığını ileri sürüyor.
İyimser bekleyişe göre, "insanlar yarınların çok daha iyi olacağına inanmaya başlar ise", para harcamaya başlayacak. Piyasa açılacak.
Bu varsayımdaki, bekleyişler "nurlu ufuklar vaadine inanacak olan" halkın, geliri düşük olsa da elindekini avcundakini harcayacağıdır. Bir yıldır işçi ücretini ve banka borcunu ödemekte zorlansa da, yaptığı malı maliyetinin altında satmak zorunda kalsa da, üreticinin üretimini hemen artıracağı, yeni yatırımlara başlayacağıdır. Bankaların sermayelerini eritse de, alacaklarını tahsil edemese de, batık krediler yüzünden başı derde girse de, ucuz faiz ile önüne gelene yeniden kolaylıkla kredi açacağıdır.
Unutulan, (1) halkın, kurumların ve banka sisteminin elindeki, avcundaki ve kasasındaki likiditenin çok büyük bölümünün yüksek reel faiz karşılığı Hazine tarafından iç borç senetleriyle emildiğidir. (2) Piyasadaki mevcut hareketin, büyük ölçüde halkın ve kurumların çözülen birikimlerinin ve servetlerinin sayesinde sürdürülebildiğidir.
Önce gerçeği görelim. Sonra bu şartlarda "açılması mümkün olamayacak" piyasayı "açmak için" ne gibi tedbirler alınabileceğini daha sonra tartışalım...