Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


TÜRK banka sisteminin 3 temel sorunu var:
(1) Bankaların gözetimi ve denetimini yapacak sistem çalışamıyor. Çalışsa da işe yaramıyor. Çünkü gözetim ve denetim sonucu yapılması gerekeni yapacak olan politikacı, "gerekeni yapmıyor." Bilgileri "gerekeni yapmak" için değil, "menfaati için" kullanıyor. Denetim ve gözetim bilgilerini "tehdit gücü"ne dönüştürerek, banka sistemini parmağında oynatmak istiyor.
Bir kanun çıkarılarak, bankaların gözetim ve denetim sorumluluğunun, politikacının elinden alınması, "bağımsız bir denetim birimine" verilmesi gerekiyor.
(2) Şu veya bu nedenle hastalanan, nefesi tıkanan, gücü biten, mali durumu çöken bankaların, devlet tarafından nasıl hastaneye kaldırılacağını, nasıl tedavi edileceğini, bunlar için yapılan masrafların nasıl tahsil edileceğini, tedavisi mümkün olmayanların nasıl toprağa gömüleceğini düzenleyen Kanun Hükmündeki Kararname'yi Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Bu durumda devletin, bankaları denetim sonu cezalandırması, hastalananları banka hastanesine alması, hastalığının tedavisine imkan olmayanların cenazesini kaldırması ile ilgili işlemler "havada kaldı". Hukuki boşluk doğdu.
Bir kanun çıkarılarak devletin bankalara müdahalesi konusundaki hukuki boşluğun doldurulması gerekiyor. Bunlar kanun çıkarılarak çözüme kavuşturulabilecek 2 temel sorun. Üçüncü temel sorunun çözümü için kanun değil de "yürek ve bilek" istiyor.
(3) Kamunun yönetimini etkilediği bankaların, özellikle Emlakbank'ın, Halkbank'ın, Ziraat'ın bilançolarında büyük, çok büyük "açık"lar var.
Deniz Gökçe kardeşimizin yazılarında sık sık tekrarladığı ve de ilgililerin yalanlamadığı rakama göre, sadece Ziraat ve Halk Bankası'nın "görev zararı olarak" açığı 15 milyar dolar dolayında. Bu para çok önemli bir para. Devletin kamburunu teşkil eden ve bir türlü ödeyemediği iç borç toplamı 37 milyar dolar. Demek ki sadece bu iki bankanın bilançosunda taşıdığı yük, iç borcun yüzde 40'ı büyüklüğünde. Açık anlatımıyla sadece banka sistemi için değil, tüm ekonomi için büyük yük. Nasıl karşılanacağı, nasıl ödeneceği bilinemeyen, çaresi bulunamayan bir yük.
Ziraat Bankası'nın Genel Müdürü uyarıyar: "Bu açığa bir an önce çare bulunamaz ise, ileride yapacak iş kalmayacak. Ne yapacaksanız yapın" diyor.
İşte böyle bir tablo karşısında hazırlanıp, TBMM'ye sunulan Bankalar Kanunu tasarısı, bir türlü kanunlaşamıyor. Partiler ve milletvekilleri tasarıyı sorunları daha iyi çözecek hale getirecek yerde, ellerini kollarını bankaların içine daha fazla sokmak, bankaları politikacılara daha fazla bağımlı hale getirmek için birbiriyle saç saça, baş başa didişip duruyor.
Bu nedenle tasarı bir türlü kanunlaşamıyor.
İşin rezaletine bakınız: Şimdilerde "bankaları denetleyecek bağımsız kurul" konusunda partiler arasında pazarlık başladı. DYP'ye göre, bankaları denetleyecek kurul, siyasi otoriteye bağlı istişari bir yapıda olmalı. ANAP ve DSP'ye göre bağımsızlık dikkate alınmalı ama, kurulun üyelerinin tespiti seçim sonuna bırakılabilir. Çalışmaya başlama tarihi 2000 yılından sonraya sarkabilir. Görülüyor ki, politikacının derdi, banka sistemini "kurtaracak" değil, daha fazla "kullanacak" biçimde bir kanun çıkarmak.