Ali Naili Erdemi Ankarada yaşadığım yıllarda "politikacı" olarak değil de, "şair" olarak tanıdım... 1960 - 1980 yılları arasında TBMMde bulundu. AP hükümetlerinde Sanayi, Milli Eğitim ve Çalışma Bakanı olarak hizmet verdi."Sevda Kuşatması" isimli şiir kitabının ön kapağındaki "...Hep hüzünlü şarkılara ağlıyorsak / Sevdalıyız demektir..." dizesi beni çok etkiler. O şiir kitabının arka kapağında kendini "Türkiye sevdalısıyım. Her Türk vatandaşının zengin ülkelerin vatandaşları gibi bir ömür sürmeleri özlemimdir... Şiir ve müziğin Tanrının insanlara bir lütfu olduğunu düşünüyorum" diyerek tanıtır.İşte bu "eski politikacı", dostum, bu sütunda yayımlanan "Politikacı, zengini sever" başlıklı yazımdaki genellemeden alınmış. Önce telefonla beni aradı. Sonra bir mektup gönderdi.Bu mektubun sayın okuyucularımın ilgisini çekeceğini sanıyorum. Ali Naili Erdem, Türkiyede değer yargılarının zaman içinde daha iyiye gidecek yerde nasıl unutulmaya başladığını anlatıyor. Diyor ki:"Siz herhalde bugünün, yani 1980den sonra cılkı çıkan ve de sözüm ona politikacı geçinen politikacılardan söz ediyorsunuz. Çünkü özü erdemlilik olan Cumhuriyetin politikacısı sizin yazınızdaki anlatıma uymaz.Ne yazık ki, Özal ile başlayan ve tüm değer yargılarımızın tepetaklak geldiği dönemde bozulmayan bir şey kalmadı. Politikacı da bozuldu.Finansman darboğazını aşmak için kara paraya kapıları açarsanız, hayali ihracata kalkışanın belini kıracak yerde sırtını sıvazlarsanız, politikacı da paranın uşağı olur.Oldu da...Cumhuriyetin politikacısı sadece zengini değil, tüm halkını sever. Zengin yoksul ayrımı yapmadan dürüst ve namuslu olanı sever.Meşru kazancın sahipleri dünyanın her yerinde hem sevilir ve hem takdir edilir. Son yıllar içinde mafya ayaklarına yatanlar, çete kuranlar, Hazineyi ve halkı soyanlar baş tacı ediliyor.Devlet adamlarının, suratlarına tükürülecek olanlara şilt dağıttığı bir düzende Ali Naili Erdem gibi eski politikacının emekli maaşından başka geliri olmadığını gören günümüz politikacısı tabii olarak zenginin eline yapışır.1947den bu yana politikadayım. Ayakkabısının altı delik başbakanları, 1960 ihtilalinden sonra iş arayan milletvekillerini, 1980 darbesinden sonra suya ekmeği katık eden politikacıları tanıdım.1983te Zincirbozanda tutukluluğumuz sürerken her ay ödememiz gereken 21 bin lira tutarındaki yemek parasını bazılarımız ödeyemedik.1961 yılında AP Grup Başkanı olarak bir ihtiyaçları olup olmadığını öğrenmek için merhum Adnan Menderesin hanımına gittiğimde, mutfak masrafını karşılayamadıklarını gördüm. Şaşırdım ve üzüldüm. 1965 tarihine kadar her üç ayda bir APli milletvekilleriyle senatörlerden yüzer lira toplayarak ihtiyaçlarını karşılamada yardımcı olmaya çalıştım.Bizler hepimiz 1919da yola çıkanların duygu ve düşünceleriyle politika yaşamımızı sürdürdük.Hiçbir peygamber bilmiyorum ki zengini sevsin. Ama hepsi de insanı seviyordu.İnsanı sevmektir gerçek politika. Ve ona karşılıksız hizmet etmektir."Ali Naili Erdemin mektubunu okuyunca "politikacılar zengini sever" şeklindeki genellemeyle hata ettiğimi anladım. Düzeltirim: "Günümüzde bazı politikacılar zengini seviyor!.." guras@milliyet.com.tr "Politikacı, devleti ve halkı soyan işadamı, mafya ve çete üyeleri zengin olmanın birlikteliğinde buluşunca, bütün kutsal değerler sıfırlanıyor. Efendimiz para oluyor." Bu anlatım, eski bir "politikacı" olan Ali Naili Erdeme ait.